30 Mart 2007 Cuma



İKEA'ya gittiğimiz günün akşamı en büyük dayımız, eşi ve yengesi geldiler Yusuf'u görmeye.. Bücürüm o gün çok uykulu ve huzursuzdu. Sanırım gündüz yoruldu biraz.. Dayısı "Seni gönderene kurban olurum ben" diye diye sevdi meleğimi.. Yengesi de maviş bir takım almış minişe.. Daha önce koymuştum o cicinin fotoğrafını ama bir de buraya koyalım.. Söz biz de onların bebişi doğunca ona çok güzel ciciler alıcaz :)


İstanbul'daki ikinci haftamıza hava çok güzel olmasına rağmen evde başladık. Çünkü o gün annemin komşuları toplanıp bebeğimi görmeye geleceklerdi.. Ben de meleğimi giydirip süsledim ve "en güççük" dayısına havale ettim.. Bu arada ben de ikramlar konusunda anneme yardım ettim ve misafirlere harika bir kısır yaptım.. Hepsine çok teşekkür ediyorum, çok güzel ciciler almışlar oğluma..


Salı günü yine evdeydik. Annanemiz rahatsızlandı birazcık. Zaten haşimato ve pernisiyöz anemi gibi iki ağır hastalığı var.. Bir de biz gidip tempo biraz yükselince çok yoruldu galiba "küçük kadın" ( Aneme böyle derim ben )

Ama o gün 20 Mart'tı, yani oğluşumun altıncı ayını doldurduğu gün.. Akşam babam işten gelince bizi pastaneye götürmesini rica ettim ve çok güzel bir pasta aldım meleğimin "yarı yaşı" için :) Doğumgününde İstanbul'da olamayacağız büyük ihtimalle, o yüzden en azından yarı yaşını annemlerle kutlayalım istedim.. Ama maalesef çok aramama rağmen süs olarak "6" rakamı bulamadım :(



Meleğim önce pastayı karıştırdı biraz..


Sonra da oturup hepberaber afiyetle yedik..


Hazır İstanbul'a gitmişken bebişim için de yeni ciciler aldım.. Hepsinin fotoğrafını çekmedim tabii ama bu ayaklarında kedicikler olan pijama Yusuf'un da benim de çok hoşumuza gitti.. Giydirince eğilip eğilip ayaklarıyla oynuyor minişim :) Oyuncak zannediyor galiba ayaklarını :)))



Perşembe günü yine "teyzecikler"den birinin evindeydik.. O gün aynı zamanda aşı günümüzdü ve karma aşımızın üçüncü dozunu vurdurduk gitmeden.. İlk başlarda iyiydi meleğim -zaten daha önceki aşılar da herhangi bir yan etki yapmamıştı- ama akşama doğru kızarmaya ve çok ağlamaya başladı.. Hatta eve dönerken arabada öyle bir ağladı ki, o soğukta incecik üstüyle zor attım kendimi dışarı.. Ancak öyle sustu çünkü, astronotunu bile giydirmeye fırsat bulamadım.. Eve gelince hemen uyudu ama çok sürmedi tabii "piş piş"imiz.. Gerçi iyi de oldu, çünkü Özge ablam -halamın kızı- ve Ersin eniştem gelecekti Yusuf'u görmeye, Özge ablam dokuzda dersten çıkacağı için özellikle sormuştu "Bebek uyumuş olmaz değil mi geldiğimizde?" diye, ben de "Yok hiç adeti değildir onikiden önce uyumak.." demiştim.. Onlar geldiğinde de çok huzursuz ve halsizdi meleğim.. Konuştuk, gülüştük, arada Yusuf "şekerleme" yaptı yine.. Özge ablam "küçük fare" adını taktı Yusuf'a.. Çok şeker geldi bana :) Her ikisine de çok teşekkür ediyorum bu arada, taa nereden oğlumu görmeye geldikleri için ve hediyeleri için..

Onlar gittikten sonra Yusuf iyice ateşlenmeye başladı.. Kısa bir sürede ateşi çok yükseldi ve gözlerinin içi bile kanlandı! İlk ateşi olduğu için benim elim ayağım titredi tabii.. Allahtan annemlerdeydim, evde yanlız olsam ne yapardım bilmiyorum.. Annem alnına ıslak havlular koydu, ben üstünü çıkarıp kucağımda oda oda gezdirdim.. Saat bire doğru 38,5'a çıkınca hemen doktoru aradım.. Bana aşının ateş yapmayacağını söylemişti çünkü, o yüzden daha da telaşlandım.. Dört saat arayla ateş düşürücü vermemi ve sabaha kadar geçmezse tekrar aramamı söyledi. Allahtan gece ateşi düştü, ben de o da sabaha kadar uyuduk..

Cuma günü yani son gün evdeydik yine.. Biryere gitmek istesek de gidemezmişiz zaten çünkü Yusuf yeniden ateşlendi öğlen.. Akşama doğru ateşi düşünce ben de onu emzirdim, uyuttum ve Kocaeli'den onun için gelen ve iki gün boyunca ellerini yıkayıp yıkayıp oğlumun dişlerini kaşıyan ortanca dayısının kucağına yerleştirip -kucakta uyuyor ya benim küçük aşkım- biletimizi almaya gittim babamla.. Hatta işimiz çabuk bitince gidip o kedicikli pijamaların bir de mavisini aldım oğluma..

"Son" akşamları sevmiyorum ben yaa..

Dayıcıkları meleğimle oynarken ben de eşya yığınımızı valize yerleştirmeye çalıştım.. Bir valizle gidip yaklaşık iki-üç katı eşyayla dönmek zor oluyormuş valla..

Ertesi sabah altıda yola çıkacağımız için erkenden yattık - saat birde :)

Sabah kalkar kalkmaz ilk işim Yusuf'un ateşini kontrol etmek oldu.. Ateşliyse bileti iptal edecektim çünkü.. Allah'a şükür iyiydi ve daha önce de anlattığım gibi, beni sonraki seferler için umutlandıracak bir yolculuk geçirdik :)

( Devam edecek )

..................

Bu arada herkesin Mevlid Kandili'ni kutluyorum..

İnşaallah bugünü idrak edenlerden oluruz..

27 Mart 2007 Salı

Yusuf'um atraksiyon dolu bir İstanbul macerası yaşadı :)) Annemin dediği gibi evde de aynı tempoyu ararsa ne yapacağımı hiç bilmiyorum.. Haftasonu babamız evdeydi ve akşama kadar kucak kucağa oynaştıklarından yanlızlığını pek anlamadı ama iki gündür sıkıldığını hissediyorum. Dün uyumamakta direnip ağlayınca açtım televizyonu, karşısında salladım, hooopp uykuya :)) Eve birkaç dadı mı alsak ne ! Ya da hergün birilerine misafirliğe gitmek lazım..
..................


Gelelim İstanbul maceralarımıza.. Anlatmıştım, o gün dişi çok kaşınıyordu bücürün, çok huzursuzdu. Yolda yemek yemek için durduğumuz yerde de ağladı hep :(

İlk gün annem, ben, Yusuf Aslan pazara gittik.. Özlemişim İstanbul'un "içinde ne arasan bulduğun" pazarlarını.. Daha doğrusu annem gitti, biz oğlumla yarı yoldan geri döndük :( Sokaklar inledi "inga"larımızla! Meğer küçük bey o gün gezmek değil de evde oturup karnını doyurmak ve diş kaşımak istiyormuş. Nereden bileyim..

İkinci gezimiz benim tabirimle "teyzecikler"den birinin evineydi.. Annemin çok güzel bir arkadaş grubu var.. Her hafta birinin evinde toplanıp önce harika bir sofrada muhabbet ediyorlar, sonra da Kur'an-ı Kerim, meal, tefsir vs. okuyorlar.. Hepsi minişi çok merak ettikleri için o hafta biz de katıldık gruba :) Benim cilveli bücürüm o gün çok usluydu maşaallah.. Oynadı, gülücükler dağıttı herkese.. Teyzeciklerin hepsi anneme çok imrendi galiba.. İçlerinde torunu olan sadece annem.. Hepsi "Allah bize de bugünleri göstersin "deyip durdular.. Hediyeleri için hepsine çok teşekkür ediyorum..


Cuma günü canımız, bitanecik Fetiş teyzemizi görmek için eski işyerime gittik.. Hayat çok garip ya ! Çok değil bir iki sene önce "tek başıma" çalıştığım yayınevine, o gün kucağımda oğlumla ziyaretçi olarak gittim.. Garip hissettim kendimi.. Ayrıca oradaki çalışma temposunu görünce işten ayrıldığıma ve oğluma kendim baktığıma bir kez daha şükrettim..

Önce orada biraz vakit geçirip Fethiye'nin masasını falan karıştırdık oğlumla :)



Sonra da Fetiş teyzemizin evine gittik..
Canım arkadaşım, sabah namazdan sonra neler hazırlamış bana.. Özellikle tava lahmacunun harikaydı Fethiyecim, ilk fırsatta denemek istiyorum inşaallah.. Fetiş teyzemizin evinde biraz yaramazdık ama yine de keyfini çıkardık akşamın :)


Neler mi yaptık?



Biraz keyif yaptık..


Biraz armut kemirdik..



Biraz da halılarda yuvarlandık :))


Cumartesi gününü eski komşum - ama daha çok ablam - Hülya ablanın evinde geçirdik.. Meleğim, Hülya ablanın kızları Pelin ve Ece -benim küçük biblom- sayesinde acılarını unutup güzel bir gün geçirdi.. Tabii ben de.. Onlara da hediyeleri için çok teşekkür ediyorum..

İşte üç kafadarlar :)




Pazar günü annemle ittifak kurup babamı ikna ettik ve bizi İKEA'ya götürdü.. Uzun zamandır almak istediğim birçok şeyi aldım.. Taşıyamayacağım için alamadıklarımda da aklım kaldı tabii :( İyi ki coşup onları da almamışım.. "Aldığım eşyaları nereye sığdırırım, nasıl götürürüm?" sorusunu son güne bırakmakla bile çok büyük hata etmişim zaten.. Son gece iki dayısı meleğimi oyalarken ben güç bela saatlerce eşya yerleştirdim !

Oradaki cafede biz kahve içerken Yusuf'u oturttuğumuz mama sandalyesi annemin çok hoşuna gitti ve hem benim bücürüm hem de yolda olan diğer torunu gelince rahat rahat yemek yesin diye - tabii biz de rahat rahat yiyelim diye - evlerine aldı birtane.. Meleğim çok beğendi annanesinin hediyesini..



( Devam edecek.. )
EKO'muzu çektirdik bugün.. Allah'a binlerce şükür olsun ki üfürüm masummuş.. Kalbi sağlam meleğimin..


Gün boyunca şükrettim ve hep minik cennet kuşu İmran vardı aklımda.. Ona bir kere daha rahmet diliyorum Rabbimden.. Anneciğine de dayanma gücü..


Rabbim hiçbir yavrucuğun yüzünden gülücükleri eksik etmesin..

26 Mart 2007 Pazartesi

Uzuuuuuun bir ara vermek zorunda kaldım..

Gezmekten yazamadım zannetmeyin..
Bir yazım günlerce "draft" olarak bekledi, ikincisi bir saat uğraşıp yazmama rağmen silindi..
Yazdığım son yazıya da fotoğraf ekleyemedim zaten..
Tek suçlu kardeşlerimin "arıza" bilgisayarı !

................

Dün sağ salim ve otobüsten atılmadan evimize döndük çok şükür.. Annemi kandırıp benimle gelmeye ikna etme planlarım suya düştü. Ozan uçakla dönmem için çok ısrar etti ama ben otobüsle geldim. Sebebi çok basit, uçaktan korkuyorum.. ( Lütfen gülmeyelim ) Yaşasın karayolu, yaşasın otobüsler :)

Yaklaşık yarım saatlik mızmızlanma ve ağlamadan sonra molaya kadar uyudu Allah'a şükür bücürüm.. Bileti sabahın ilk ışıklarına aldım zaten iyi uyusun yolda diye :) Moladan sonra da biraz uyuyarak ( bu arada benim en arkaya geçip dakikalarca kucağımda sallayarak Yusuf'u uyutmaya çalıştığımı görünce acıyıp yanımıza gelen ve battaniyeyle sallayıp uyutmayı teklif eden muavin amcamıza çok teşekkür ederiz ) biraz "emzik yakalamaca" oynayarak, biraz zıplayarak, biraz da sevenlerimize cilve yapıp gülücük atarak Ankara'ya vardık..

................

Yarın sabah erkenden EKO randevumuz var.. O yüzden şimdilik bu kadar.. "İstanbul maceraları" serimize yarın başlarım artık..

14 Mart 2007 Çarşamba

"Bu sabah yağmur var İstanbul'da.."
Gerçekten.. Şarkı dinlemiyorum yani, bizzat görüyorum pencereden ..
Annanemize geldik biz :)

....................

Zor bir yolculuk oldu diyebilirim, korktuğum kadar değildi ama yine de.. Sabahtan akşam sekize kadar sadece iki bavul hazırlamaya fırsat bulunca ben daha kötüsünü ummuştum :) Özellikle yolda yemek yediğimiz yerden çıkarken öyle bir ağladı ki Yusuf Aslan, herkes yemeğini bırakıp bize baktı.. Susturmak yarım saat sürdü neredeyse :(

Peki neden mi? Çünkü diş çıkarıyoruz biz !!!

Tahminlerimiz doğruymuş.. Haftasonu doktorumuza gittik.. Daha altıncı ayımız dolmadı ama yola çıkacağımız için erken gittik bu ay.. Allah'a şükür sağlığımız ve gelişmemiz iyi ama Neşe hanım ağzını muayene edince alt dişlerin kabardığını söyledi. "Zaten anlamıştık, çok huzursuz, yine çok ağlamaya başladı, geceleri kesintisiz iki saat bile uyumuyor bu aralar" dedim. Bir jel verdi dişetlerini rahatlatması için.. Şimdi onu sürüyorum, minicik mercimek gibi birşey geliyor elime, kabarmış :))

Düşünüyorum da ne kadar acı veriyordur etini yara yara bir diş çıkması insanın ağzında.. Tahammülüm bitse bile kızamıyorum meleğime, o ne yapsın? Canı yanıyor !

Sürekli de kucakta durmak istiyor bu aralar.. Acısını unutuyor galiba.. Yavrum benim..

....................

Ben şimdiden nasıl geri döneceğimi düşünüyorum! !
Ozan bu akşam gidiyor.. Biz on gün falan kalıp öyle dönmeyi düşünüyoruz.. Benim planım gözyaşları eşliğinde anneme yalvarıp onu benimle gelmeye ikna etmek.. Bakalım işe yarayacak mı? Yoksa eminim daha Bolu'ya varmadan atarlar bizi otobüsten..

7 Mart 2007 Çarşamba

Sakın siz de benim gibi televizyonda gördüğünüz pembe "Kosla Sıvı" mucizesine inanıp bu maddeyi renkli çamaşırlarınızda kullanmayın.. Her ne kadar üstünde "Renklilerde Güvenli" yazsa da.. Sonuç budur efendim :((


Eşofmanı böyle kurtardık ama diğerlerine yapacak birşey yok :((



Kosla yetkililerini en içten dileklerimle kınıyorum !!!

( O ne demekse? )

....................

Aslında yazacak birkaç şey daha vardı ama miniciğim "uykum geldi" diye alıyor :(

Hadi bakalım yeni bir sallama mesaisi başlasın..

Piş piş piiiiş piş, piş piş piiiiş piş...



6 Mart 2007 Salı

Bugün yine "Yusuf Aslan Paşa Tarihi" için önemli bir gün :)
Çünkü bugün ilk defa kendi başımıza sırtüstünden yüzüstüne dönmeyi başardık..
Önceleri ben yardım edince ya da yastıktan destek alarak dönüyordu ama bugün gözümün önünde aşama aşama döndü bücürüm :)


Hadi hooooppp....

......................

Bu fotoğrafı da dün akşam çektim.. Artık yeni bir diş kaşıyıcımız var.. İcatta sınır tanımıyor bu çocuk :)



......................

Pazartesi günü babamız iş toplantısı için İstanbul'a gidecek.. Şirketin arabasıyla gidecekler ama şu anda beş kişiler! Yani arabada bize yer yok.. Eğer iki araba giderse - doğal olarak araba başına düşen kişi sayısı azalacağından - biz de gidebileceğiz onunla.. Ben hala cesaret edemiyorum çünkü otobüsle gitmeye..
İki gündür dua edip duruyorum.. İnşaallah gidebiliriz..

.......................

Bugün hesapladım, neredeyse bir yıl olmuş İstanbul'a gitmeyeli.. En son dört aylık hamileyken gitmiştim..
Ya bu şehrin cefasını benim kadar çekip de bu şehri benim kadar seven, benim kadar özleyen var mıdır acaba?

5 Mart 2007 Pazartesi

Sevgili Minik Patikler, kullandığım, memnun kaldığım ve tavsiye edebileceğim ürünler konusunda beni sobelemiş. İki gündür yazmaya fırsat bulamadım. Malum Yusuf Paşa "inga" dedi mi dünya duruyor, ne blog, ne yemek, ne su :) Bugün o uyuyunca hemen aldım fotoğraf makinesini elime, başladım evin içinde "Ben neye iyi ki almışım derim?" diye dolanmaya.. İşte başlıyorum anlatmaya.. Biraz uzun olacak galiba, haberiniz olsun..

Önce bebiş ürünleriyle başlayalım..


Bu şurup, bizim hayatımızı kurtaran şurup diyebiliriz :)) Kabus gibi kolik krizlerinden sonra doktorumuzun tavsiyesiyle kullanmaya başladık.. Hala bu şurubu ilk yapan İngiliz bebek hemşiresine, üretenlere, ithal edenlere hatta ve hatta satan ecza deposu ve eczanelere bile hayır dua ediyorum :)))



Bunlar da bebiş bakım ürünlerimiz.. Şampuanımız Sebamed ve çok memnunuz. Daha önce Dalin kullandık ama her banyodan sonra minişimin başı, yüzü kurumaya, kabuklanmaya başladı. Cildi alerjikmiş. ( Eee, bizim gibi alerjik anne babadan olsa olsa alerjik bi bebiş olurdu zaten ) Sebamed'e başlayınca hepsi geçti. Bebek yağımız ise Dalin. Ben özellikle kokusuna bayılıyorum. Banyodan sonra ya da durup dururken bile bebiş bebiş koksun diye sürüyorum çocuğa :) En sağdaki de diş kaşıyıcımız. Ağıza giren kısmı su dolu ve buzdolabında bekletilip öyle veriliyor bebeğe.. Soğuk soğuk dişetlerine değip ağrı ve rahatsızlığı alsın diye..




Vee tabi dönencemiz.. En azından biraz oyalayabiliyor Yusuf'u. Ayıcıklar, yıldızlar dönerken o da onları yakalamak için çırpınıp duruyor.. Yanlız bizimkini kurunca biraz dönüp müzik çalıp duruyor.. Mutfaktan defalarca gelip tekrar tekrar kuruyorum. Bunların bir saatlik falan olanı yok mu yaa..



Bu da her yeni anneye tavsiye ettiğim bebiş kitabımız.. Serinin ilk kitabı " Bebeğinizi Beklerken Sizi Neler Bekler " de hamileyken başucu kitabımdı. (Epsilon Yayınları)




Hazır söz kitaplardan açılmışken Yusuf için aldığımız bu kitaplardan da bahsedeyim. Kaydırak Yayınları harika bir fikir üretmiş ve çocuklara kitap okumayı sevdirmek için değişik projeler hazırlamış. Bu kitapların kuyruklarını ok yönüne doğru hareket ettiriyorsunuz vee bakın ne oluyor..



Gıt Gıt Tavuk, gıdaklayarak yumurtlamaya başlıyor :))


Sonra da hem anne hem civcivler başlıyorlar size güzel bir masal anlatmaya.. Oğlumla bu kitapları okuyacağımız günleri (inşaallah) iple çekiyorum.. Ayrıca yastık kitap, çanta kitap gibi projeleri de varmış yayınevinin.. Onları da alacağım inşaallah oğluşa..

( Bu arada sayın Kaydırak Yayınları yetkilileri, reklam ücretini yazının sonunda vereceğim hesap numarasına yatırabilirsiniz :)))) )



Bücürük için aldığımız bir diğer harika kitap da bu. Çilek Kitaplar'dan.. Kitabın arka kapağında bir cümle var ki bence muhteşem; Her çocuk kabul edilmiş bir duadır..


Bu da kitaptaki dualardan biri..

"Rabbimiz Sana gece için teşekkür ederiz. Sana sabah için de teşekkür ederiz. Pırıltılı gün ışığı için, bizi uykumuzda dinlendirdiğin için, bize tatlı yiyecekler verdiğin için, annemizin ve babamızın sevgisini gönderdiğin için Sana teşekkür ederiz.. Dünyanın hep güzel kalması için, başkalarına karşı yardımcı ve iyiliksever olmamız için, yaptığımız herşeyde, oyunlarımızda ve derslerimizde güzel olmak için, hep güzel şeyler yapmamız için bize yardım et.. Çocukça yaşayabilmemiz için, büyüyünce çocuklarımızı mutlu etmek için bize yardım et.. Kalbimizi sevginle doldur.. (Amin)"


Sırada genel ürünler var :)

Bu, İKEA'dan aldığım file raf.. Evde en çok işe yarayan ürünlerden biri.. Kaç çekmecelik ıvır zıvırı topluyor :) "Peki o zaman niye boş?" demeyin, yeni yıkamıştım, yerleştirecek vaktim yoktu :)




Bu da yine İKEA'dan aldığım boy boy sepetlerden biri.. Çok fonksiyoneller, her yerde kullanabilirsiniz.. İster böyle kalemlik olarak..











İsterseniz CD'leri toparlamak için..















İsterseniz sarmısaklarınzı yerleştirmek için..






Mutfağa girince gözüme bir de bu rengarenk kahvaltı tabaklarım çarptı. Buradaki büyük bir marketin züccaciye reyonundan almıştım.. Bence her evde olmalı böyle renkli şeyler, sıradan bir kahvaltıyı cıvıl cıvıl bir sofraya çevirmek için :)




Bunun adı galiba gazetelik, tam emin değilim ama ben dergilik olarak kullanıyorum.. Özellikle arşivini yapmak istediğiniz dergiler varsa ideal.. "Bunları nereye sığdırsam?" derdi olmuyor..



Veee son olarak da yaz kış kullandığım, kokusuna bayıldığım FA Aqua.. Ben bu kokudan vazgeçemem yaa...

( Önündekiler de geçen sene anneşimin bana hediye fuarından aldığı "yumurtalık"lar.. Ben şimdilik mumluk olarak kullanıyorum ama minciğim kahvaltı etmeye başlayınca aslî vazifelerine dönecekler.. )

................

Sanırım bu kadar.. Fotoğraflarını çekemedim ama Tefal düdüklüm ve Braun blendır setim de kesinlikle tavsiye edeceğim ürünler.. Hele de benim gibi üniversiteyi evli okumuş biri için "hayat kurtarıcı" niteliğindeydiler.. Gel eve, " Yatak mı, mutfak mı? " diye dakikalarca kendinle cebelleş ve sonra kolayca yemeğini yap.. Çok pratikler çokkk...

Ben kimi sobelesem acaba ? Dur bakiim, ben de yaban eriğini sobeliyorum, Tuba sobeee....