30 Temmuz 2009 Perşembe

İçimden sadece şöyle bağırmak geliyor:

"Hayaaaaaaaaat, beni neden yoruyosuuunn?"

Ben tam bugün merak edenler için şu yurtdışı meselesiyle ilgili birşeyler yazacaktım ki aldığımız bir haber alt-üst etti herşeyi.. Şimdi sadece sakinleşmeye ve iyice düşünmeye ihtiyacım var..

Kışın yurtdışında bir sözleşme imzalamıştım biliyorsunuz.. Vize için başvurdum ve herşey öyle başladı zaten.. Dersler, yoğunluk, hazırlanma ve heyecanla bekleyiş.. Tam iş oldu, gidiyoruz derken, Emerikan hökümeti vizelere kota uygulamaya ve sadece belli sayıda kişiye vize vermeye karar verdi!! Ek belgeler istediler, sınavlara girip tamamladım. Oldukça uzayan sıkıntılı bir süreç geçirdik - sadece "beklemek" kastettiğim, yoksa bir problem yoktu Allah'a şükür - tam sonuna yaklaştık, sözleşmem Ekim'de başlıyor, yakında orada oluruz derken..

Bugün birkaç inzibat,
Ozan'ı alıp askere götürmek için kayınvalidemin evine gitmiş !!

Tam da sona geldik derken.. Tam da gidiyoruz artık derken..

Ozan okula 2000 yılı girişli.. Yedi senelik kanuni öğrencilik hakkı 2007'de dolmuş yani.. Ama ara verip sonra afla geri döndüğü için normalde bu süre 2009'a uzuyor.. Fekat sevgili okulu, afla döndüğünü ve mezuniyet süresinin uzadığını şubeye bildirmediği için iki yıldır asker kaçağı olarak görünüyormuş!!!

İşin garip ve acı olan tarafı ise bizim şimdiye kadar bundan hiç haberdar olmayışımız.. Geçen ay bir belge istediler ve onu göndermiştik ama işe yaramamış.. Yani babamız şu anda hazır asker..

Ozan bugün gelen astsubaya durumu anlatmış, daha yeni mezun olduğunu ve hatta diplomasını dün aldığını ve yarın tecil işlemi yaptıracağını söylemiş ama yapılabilecek hiçbir şey yokmuş.. Hatta eğer bugün nüfus cüzdanını benim çantamda unuttuğu için işlem yaptıramadan askerlik şubesinden dönmeseymiş, hemen orada alıkoyabilirlermiş!!

Yarın bu işten anlayan bir iki kişiye daha danışıp ne yapılması gerekiyorsa yapacağız ama şimdilik durum bu!! Her an inzibatlar tarafından yakalanıp askere alınabilecek bir babiş :P

Zaten belirsiz olan ufuk, daha da bulandı gözümde.. Ozan askere giderse ne yaparım, şimdi onları maddeliyorum kalem kalem.. Ev ne olur? İstanbul'da mı çalışırım? Yurtdışına gidişimiz rafa kalkarsa? vs. vs..

En çok merak ettiğim konu da bu arada vizeyi alırsam ne yapacağım meselesi.. Umarım ülkeye girişimi erteleme şansım vardır yoksa yine yanlız gitme durumu doğacak benim için...

Off...

Hayaaaaaaattt, beni neden yoruyorsun?

29 Temmuz 2009 Çarşamba

O kadar havalı havalı yazdım yeni blog kuralımı ama gerek kalmadı uygulamaya.. Yabancı bir siteden sağ tuşu fonksiyon dışı bırakmak için - yani sayfadan yazı ya da fotoğraf kopyalanmasını engellemek için - bir HTML buldum ve yükledim.. Umarım güvenebileceğim birşeydir.. Yoksa bunu da bir şekilde etkisiz bırakıp kopyalamaya devam ediliyor mu? Sonradan şoka girmeyeyim!! Bilginiz varsa paylaşın lütfen..

Ayrıca isteyen arkadaş olursa, o kodu ve nasıl uygulandığını da yazabilirim.. Yorum kısmına mailinizi bırakmanız yeterli..

İnsanın bir yazısını ya da fotoğrafını, başka bir sayfada sanki oraya aitmiş gibi görmesi hiç hoş bir durum değil!!


....................

Bu diyaloğu yazıp yazmamayı çok düşündüm ama sonuçta "çocuk bu" deyip yazmaya karar verdim.. Ayrıca bugünlerde Yusufcuğun kreşteki büyük çocuklardan öğrendiği ve ağzına dolanan iki "çiğkin" kelimeyi hesaba katarsak bu diyalog biraz masum kalıyor :P


Köye gittiğimizde, Yusufcuğun bezden kurtulup artık tuvalete gitmesi babaannesinin çok hoşuna gitmiş olacak ki birgün ben Yusufcuğu tuvaletten getirip de onun yanında üstünü giydirirken, babaannesi eğildi ve Yusufcuğun popişini öptü "Aman da benim koca oğluma, büyümüş de tuvalete gidermiş artık.." diyerek.. Yusufcuk sinirle geri çekti kendini, kaşlarını çattı ve en sinirli yüz ifadesiyle "Popodan öpüğmeş!!" dedi babaannesine.. Açıklamayı da şu şekilde yaptı: " Kaka yapiyom ben onunla, iyyenç bu! "



Yani, ne diyeyim?

27 Temmuz 2009 Pazartesi

Sayın okur..
Blog yazarın yeni sayfa kurallarını açıklıyor, dikkatine :P

Bundan sonra sayfada sadece bir yazı görünüyor olacak ve yenisi eklendiğinde eski yazı hemen arşive kaldırılacaktır, bilginize.. Ondan sonra, "Ben görmedim.. Aaa okuyamamışım.. Tekrar ekler misin?" demek yok.. En azından bir süre böyle devam edecek..

Niye mi?
Ne demiş atalarımız, "Yapıyorsam sebebi çok.." :P

Yeni yazı eklediğimi nereden mi bileceksiniz?
Eee, "izleme" diye birşey var :P


Artııı.. En önemli kuralımız da cevaplayamadığım yorumlar olduğunda kırılmaca gücenmece yok.. Yaz döneminde hazır dersler ve işler hafiflemişken blogcuğuma yeniden el atmaya karar verdim ama her ne kadar bir yazıyı güzelleştirenin, yazara daha çok yazma hevesi verenin yorumlar olduğunu bilsem de sadece yazı yazacak kadar vaktim olduğunda elbette yorumlara dönemeyebilirim.. Beni lütfen mazur görünüz, desteğinizi eksik etmeyiniz..

Hadi hayırlı uğurlu olsun vatana millete..
Kesiyorum kurdelayı.. Kestiiiimmmmmmmmmm :))
Yazamadığım uzuuuuun dönemde, birok değişiklik oldu aslında hayatımızda.. Ve ben herbirinin ardından ayrı ayrı üzüldüm yazamadım diye..

Neden yazmak istiyorum, yazamayınca neden üzülüyorum, neden birşeyler eksik kalmış gibi geliyor bana? Bu konuyu sonra irdelemek üzere bir kenara kaldırmak ve neler olup bittiğine dönmek daha iyi olacak galiba..

Neler olmadı ki bu uzun arada?

Meselaaaaa.... Ozan okulunu bitirdi çok şükür.. O da artık bir üniversite mezunu, o da artık bir nişantaşı çocuğu :P

Sonraa... Yusufcuk artık "tam kocaman abi oldu çünkü bebekley gibi bez yok altında".. Gözümde en çok büyüyen şeyi, tuvalet eğitimi meselemizi bu sene köye gidişimizde hallettik.. Daha doğrusu Ozan'ın dedesi halletti desem iyi olur.. Biraz uzun ve korku öğeleri de içeren bir hikaye bu, isteyen olursa anlatırım sonra :))

Sonra.. Birçok şehir, birçok ilçe, birçok köy gezdik bu sene.. Ozan'ın sayesinde ne kadar çok şeyi fotoğrafladım, ne kadar çok şey biriktirdim zihnimde.. Ah bir de paylaşabilseydim onları :((

Sonra.. Yusufcuk kreşini başarıyla tamamladı, karnesini aldı, yılsonu gecesinde "paytak paytak yüyüyen" ama daha çok herkesten fazla dans eden, hatta müzik bittikten sonra bile sahnede dans etmeye devam eden, kendisini indirmeye çalışan öğretmenine direnip oynamaya devam etmek isteyen bir ördek oldu :)) Şimdi de yaz okuluna gidiyor..

Sonraa... Sekizinci yılı devirip dokuzuncuya adım attığımız evililik yıldönümümüzü kutladık bu ay.. Ve ben farkettim ki arada kızsak da birbirimize, anlayamasak da birbirimizin ne demek istediğini, küssek, barışsak ve kırılsak da.. Ben değil dokuz, doksan sene daha yaşamak istiyorum Ozanla..

Sonraaa.. Bir roman yazmaya başladım ben.. Ama zihnimde.. Henüz tamamlayamadığım bir kurgunun orasından burasından fısıldayıp duruyor kahramanları.. Henüz onlarla ilgilenecek yeterli vaktim yok ama en azından zihnimde örüp duruyorum sahneleri.. Fotoğrafçılık kursu, dikiş kursu, eğitim uzmanlığı masterı ve diğer sırada bekleyen hayallerin -daha doğrusu planların- arasında ne zaman fırsat bulup da kağıda geçirebileceğim, hiç bilmiyorum..


Sonraa.. Ben bir asker ablasıyım artık.. Kardeşimi havaalanından Ağrı'ya yolcu ettiğimiz anı hala unutamıyorum mesela.. Mirza'nın, sanki uzun bir süre babasını göremeyeceğini anlamış gibi boynuna sarılıp sarılıp burnunu gömmesini, almak istediklerinde sıkı sıkı babasına sarılıp koca adamı orada hüngür hüngür ağlatışını hala unutamıyorum.. Rabbim hayırlı tezkereler versin inşaallah, şafak 50..

Sonraaa.. Yusufcuk üç yaşını tamamlamasına az bir sürenin kaldığı şu günlerde tam bir birey oldu maşaallah.. Bazen seçimleri ve kararları beni çok zorlasa da onu böyle kendine güvenli, işini bilen ve tercih yapabilen bir çocuk olarak görmek çok hoşuma gidiyor.. Artık yemeklerini tamamen kendisi yiyip kıyafetlerini ve ayakkabısını kendisi giyebiliyor.. Hatta ne giyeceğini de kesinlikle kendisi seçiyor.. İstersem aksini yapmaya çalışayım, vallahi mümkün değil!! Maalesef en bariz huylarından birisi inat.. Bu yaş çocuklarında normal olduğunu biliyorum ama bizimkinin dozajı biraz daha fazla! Ağlama krizlerimiz ve sinirden ne yapacağını bilmediği nöbetlerimiz hala bitmiş değil ve özellikle istediği şey olmadığında had safhaya ulaşıyor.. Konuşmalarına ya da hareketlerine bakarak çok büyük zannetsem de onu hala ufacık bir bebek aslında.. Bunu unutuyorum ve çok kızıyorum bazen.. Beyefendinin "Luplen bana kizma!" uyarısıyla kendime geliyorum :)) "Sen de luplen yapma dediğimi yapma.." cevabıma karşılık duyduğum cümle ise aynen şu: "Hağyiy, yapicammm"


Çocuk büyütmek zor iş vesselam..
Şimdi gece gece bu işin de felsefesine hiç dalmayayım ben.. En iyisi burada bitsin bu yazı.. Aklıma geldikçe yine eklerim birşeyler eskilerden yavaş yavaş..

Hep yazmak olmaz di mi, hazır fırsat bulmuşken bir gezineyim bakalım konu komşuda neler olup bitmiş bu aralar..
- Yusufummm, kuzum benim..
- Hağyiy, kuzu falan deme bana..
- Niye annecim, küçük kuzumsun sen benim..
- Hağyiy, ben hayvan diilim!
- !!!



- Yusufcum, ne olacaksın sen büyüyünce bakalım?
- Kepçeci oğcam, asfayta su dökmeci oğcam ( belediyenin sulama tankerlerinin şoförleridir efendim kastedilen ), finçle kumlayi kaldiycam, tankeyli kamyoncu oğcam, ayaba çekmeci oğcam..
- Başka?
- Abi oğcam, soyna da baba oğcam.. Ama kiz ( yani kız ) olmiğcam!!



- Peygambeyimişin adı Hazyeti Muhammed. Babası Abdillah, süt annesi Hayime.. Peygambeyimiş hastalayı ziyayet edeymiş, yemeğni bitiyiymiş..



- Temişlik imanın yayısıdıy.. ( Bu yüzden paket paket ıslak mendil bitiyor bizim evde, Yusufcuk kamyonlarını, iş makinalarını, arabalarını defalarca sildikçe!! )



- Ama ditme yanimdan.. Benim başka annem yok ki! Annesiz kağdıııımmm.. Böhüüü.. Anneleyi yanında yatmazken uyuyamaş ki bebekler!! ( Her gece aynı seramoni, bir türlü alışamadı hala yanlız uyumaya )



- Seni seğğğmiyom.. Sen pis!! ( Genelde belli bir yaş üstü her nevi kadın cinsine söylenen klişe cümlemiz.. Anneanne-babaanne dahil, kadınlarla pek işi olmuyor Yusufcuğun.. Ama nerede bir abi, amca, dayı, dede var, hemen yapışıyor paçasına.. "Çok seviyoyum seni.." )



- Ya heğgün bişeyley oluyoy bana!! ( Ard arda birkaç gün düşüp dizini, mizini kanatınca, son düşüşünde dayanamadı artık, isyan etti çocuk :)) )



- Luplen anne!! ( Lütfen demek istedik :) )


- Şunu yapmazsan/veymezsen ağlayım bak cayıy cayıy!! ( Allahım Allahım, büyüdü de beni tehdit ediyor artık.. Cayıy cayıy ağlamak da bizzat kendi deyimimiz :P Ayrıca sakızı "cabur cabur" çiğneyip, "hopiş hopiş" yerine "kakpiş kakpiş" uyuyoruz biz.. )



- Hadi baba dağa/hayvanlaya gidelim!! ( Birtaneyken iki oldular başıma :P )



- Allahım şifa veydi, geçti.. ( Ben hastayken bana dua etmiştik beraber, ertesi gün baktı ki ben ayaktayım, hemen yapıştırdı cümleyi! )



- Annecim, boşluk ne demek?
- Annecim, bu ne iş yayay? Bunla napayış?
- Annecim, bu nasıy ses çıkayiy? ( Cevaplanması kolay bir soru gibi görünse de Yusufcuğun elindeki nesnenin kağıt ya da ne bileyim minder falan olduğu durumlarda oldukça zorlanıyorum :)) )



- Ağş-veyiş meğkezine gitmek istiyom ben.. Oyda tyene bincem.. Topcuk sakız da alın bana.. ( En büyük keyiflerinden biri alışveriş merkezlerinde benimle trene binip orayı gezmek - ay ben de ne yakışıyorum o trenin içine, ama bensiz binmiyor ki!- ve para atılıp sakız alınan makinalardaki top sakızları, parasını da kendi atmak ve elini hemen altına koyup yakalamak suretiyle çiğnemek.. )



- Anne şu böcek adamım sözümü dinlemiyo, kız buna!! Abinin sözünü dinle de!! ( Sabahnurun bal bebeği gibi Yusufcuk da böcek adam diyor örümcek adama.. Köye gittiğimizde bir baloncudan dilenmek suretiyle sahip olmuş bu böcek adama.. Babaannesi arkadan yetişip parasını ödemiş ama "Yalvararak alıp da arkasına bakmadan kaçışını görmeliydiniz.." diyor )



- Baba "kay" ayaba demek, affeyim de bana..
- Anne "fiş" balik demek, affeyin de bana..
( Fazlaca "aferinci" bir oğlum var benim.. Özellikle babasından aferin duymak için yapmadığı numara yok! )


Şimdilik aklıma gelen cümle ve diyaloglarımız bunlar.. Sonra gelirse yine yaparız bir derleme.. Ah kimbilir kreşte neler söylüyor, bir de onları duyabilsem :((

26 Temmuz 2009 Pazar

Cik ciiik..

Hoşgeldiniz..

25 Temmuz 2009 Cumartesi

Tadilat yerine "tatil"at yazmalıymışım aslında!!

Yukarıdaki kaydı girer girmez Yusufcuk ve Ozan'la yine yollara düştük biz.. Dört günlük bir Konya kaçamağı yaptık. Beyşehir ve Tuz Gölü'nü de hesaba katarsak yine dünya kadar yer dolaştık.. Bu arada ben sayfama yine elimi bile süremedim tabii..

Ama sıkı durun.. Büyük açılışa hazır olun :P

Sayfa yine herkese açık olacak ama, bana yüklediğim fotoğrafların kopyalanmasını ya da başka bir şekilde başka bir bilgisayara aktarılmasını engelleyebileceğim bir yol öğreten birisi çıkana kadar fotoğraf yüklemeyi düşünmüyorum..

Ah neler kaybedeceksiniz bir bilseniz :P


Şimdilik kaçıyorum ama uzaklara değil, kendime şöyle pembişli morlu güzel bir şablon aramaya.. Hadi bana kolay gelsin..

( Fotoğraf koruma yöntemleriyle ilgili gerçekten yardım bekliyorum.. Bilgisi olan arkadaşlar paylaşırsa çok sevinirim.. )

22 Temmuz 2009 Çarşamba

TADİLAT DOLAYISIYLA KAPALIYIZ !!