26 Aralık 2009 Cumartesi

Biz bu elden gider olduk
Kalanlara selam olsun..
Bizim için hayır dua
Kılanlara, selam olsun..

Mahzun Kuaybe söyler sözün,
Yaş doldurmuş iki gözün,
Bizi bilmeyen ne bilsin,
Bilenlere selam olsun..

( Yunus Emre'den, bozulmuş haliyle..)


Türkiye'de son gece..
Herzamakinden kısa, uykusuz ve mahzun..

Yol uzun malum, gidip de dönmemek, gelip de görmemek de var..
Hepiniz hakkınız helal edin olur mu?

Sizi seviyorum.. En kısa zamanda yeniden haberleşebilmek ümidiyle..
Hoşçakalın.. Dua beklediğimizi unutmayın..

24 Aralık 2009 Perşembe

Türkiye'de son üç günüm..

Çok ama çok ağlamaklı/duygusal/depresif/agresifim..

Kelimelere dökemeyecek kadar hüzünlüyüm..

Sevdiğim, sevmediğim..
Değer verdiğim, vermediğim..
Kıymetini bildiğim, bilemediğim ne varsa, kim varsa geride kalıyor tek tek..

Ben neye "evet" demişim, yeni yeni anlıyorum daha !!


Aslında anlatacak ne çok şey var ama anlatacak hâl yok bende..
Gece gece, bir iç dökme sadece bu.. Ara ara ıslanan gözlerini nasıl saklamaya çalışıyorsa benden annem, ben de bunları saklıyorum ondan dudaklarımı ısıra ısıra..

Şimdiden gurbet.. Ahh gurbet !!

10 Aralık 2009 Perşembe

Hani insan tam kaybedecekken anlarmış ya birşeyin kıymetini ve o şey belki olduğundan bile daha değerli gelirmiş ya ona, işte aynen o durumdayım.. Yarın sabah teslim ediyoruz bilgisayarı ve benim şu anda deliler gibi yazasım var !!



Ankara'da son üç günümüz.. Cumartesi taşınıyoruz inşaallah.. Nakliyeyi ayarladık.. En geç 25 Aralık da uçuş tarihimiz, bilet de yarın kesinleşecek inşaallah..



Önce köye, oradan İzmir'e ve sonra da İstanbul'a.. İstediğim kadar uzun kalamayacağım annemlerle ama buna da şükür.. İnşaallah en kısa ve hayırlı zamanda, güzel sebeplerle Türkiye'ye gelmek nasip olur.. Bu yaz zor ama Allahtan ümit kesilmez..





Seyhan'ın aşağıdaki yazıya yaptığı yorumdan aldığım cesaretle annemin hediyesi olan fincanı ve arkasında görünen ve benim için çok özel olan saati götürmeye karar verdim.. İnşaallah kırılmazlar.. Yarın hazırlayacağım son büyük valizin en ortasına yerleştireceğim itinayla :))


( Ozan ve ben :P )




Bir de bu şirinlikleri götüreceğim.. Bunları da annemle barber almıştık bir fuardan..

Yusufcuk yumurtasını bunlarla yemeye bayılıyor.. Ona da Türkiye'yi sürekli hatırlatan birşeyler olsun istiyorum.. Kitaplarının da bazılarını alacağım zaten.. Küçük oyuncakları da sırt çantasına doldurduk mu tamamdır :))



.....................



Büyüklerin deyimiyle, "Allah kimseyi gördüğü günden geri koymasın.." Bayrama giderken, bulaşık makinemi ve mikrodalga fırınımı İstanbul'a götürdüm, anneme.. ( Diğer beyaz eşyalarımı da kayınvalideme vereceğim zaten.. Beyaz eşyalar durmuyor çünkü, kullanılmazsa oksitlenip bozuluyor bir süre sonra, daha önce tecrübe ettim, oradan biliyorum.. ) O günden beri evde birşey yenecek diye ödüm kopuyor :P Bulaşık yıkamayı unutmuşum resmen ! Zaten sevmezdim, bu kadar uzun bir aradan sonra hiç istemiyor canım.. Neyse ki iki üç gün kaldı şunun şurasında :))


( Ay kayınvalidem duymasın :P Kendisi bulaşık makinesinin icadına bile karşı bir hatundur.. Bulaşığı elde yıkamayan kadın, kadın değildir ona göre!! Ben alınca pek bir direndi başta, hatta makine dururken elinde yıkadı doğuma geldiğinde bütün bulaşıkları ama şimdi en azından alıştı biraz.. Ay gece gece niye dedikodu yaptıysam ben şimdi :P )


Ne diyordum? Haa, gördüğünden geri kalmamak.. İnşaallah Amerika'da da çamaşır ve bulaşık makinesi olan bir evim olur yoksa gerçekten ne yaparım bilmiyorum.. Orada yaşayıp yazanlardan biliyorum, çok zor bir durum.. Evler lüks, herşey var ama çamaşır makinesi yok !! Ay ne biçim anlayış yaa..

.....................



Son olarak birkaç sorum var tecrübeli arkadaşlara valizlerle ilgili..

Uçakta el bagajında ne taşımaya izin veriyorlar? Yani kastettiğim, mesela bakliyat, baharat ya da salça gibi şeyler koyabilir miyim? Ya da sarma yaprağı veya pekmez :))


Sonraaa.. Krem, parfüm gibi şeyleri el bagajına ya da çantama mı almam gerekiyor yoksa uçağa vereceğim valize mi? Birinde yasakmış ama hangisi bilmiyorum..


Ve son olarak da.. Valiz en fazla kaç kilo olabiliyor? Kilo sınırını aşarsa ne kadar ödeniyor kilo başına? Bilgisi olan var mı?



Hoşçakalın cicikler..
Yolculuk öncesi yeniden görüşürüz inşaallah..


8 Aralık 2009 Salı

Ozan da aldı vizesini çok şükür.. Ciddi ciddi sonuna geldik bu işin be günlük !!



Aslında yarın da kalan iki dişini aldıracaktı ama cerrah bir konferansa katılmış galiba, hastanede olmayacakmış bir süre.. Zamanın bizim için herşeyden daha önemli olduğu şu dönemde hiç olmadı ama bu.. Zaten pek niyetliydi aldırmaya (!) vazgeçmesi hiç de zor olmadı yani :P



Evi hemen taşıyoruz inşaallah.. Hatta Ozan'a kalsa yarın taşıyoruz ama ben toparlanamam ki iki günden önce.. Dünya kadar ayrıntı var daha halledilmesi gereken..



Bu arada not düşeyim buraya da, en zoru kitaplarımı toplamak oldu benim için.. Ve elemek, istemesem de.. Benimle gelecek olan birkaç şanslı hariç hepsi kolilerde bekleyecek beni kimbilir ne zamana kadar :((



Ve bir de ufak tefek ama herbiri bir hatıra taşıyan minik eşyalarım çok zorladı beni.. Annemin aldığı bir fincan mesela.. Kahvemi, sıcak çikolatamı hep onda içerdim ben.. Biliyorum, onu arayacak elim rafta her kahve içişte.. Hani kırılmayacağını bilsem götüreceğim :(( Sonra mesela bazı kalemlerim, minik süslerim ve tahta çiçeklerim, kalın diye elediğim kazaklar ve hırkalar.. Bavula attığım birkaç miniş haricinde hepsi geride kalacaklar.. Pöhüüü..



Bazı eşyalarıma bu kadar bağlı olduğumu bilmiyordum.. Sanırım ayrılma ihtimaliniz olmadan siz de bilemezsiniz..





********




Aklıma gelmişken işimizle ilgili ayrıntıları da yazayım kısaca.. Sonra fırsat olmayacak çünkü.. Ozan istifasını verdiği için yarın ya da öbür gün araba, bilgisayar ve interneti teslim edecek şirkete.. Yani sayın okur, bir süre yazamayacağım maalesef.. Yorumları ve mailleri de İstanbul'a gittikten sonra cevaplayabilirim ancak sanırım..


Ben birkaç kere bahsetmiştim burada da, üniversiteden bir arkadaşım var Amerika'da.. Beş senedir orada yaşıyor ve çalışıyor.. O bana daha önce de bahsetmişti orada Türkçe öğretmenliği yapabileceğimden ama ben Ozan henüz okulunu bitirmediği için hiç bulaşmamıştım meseleye.. Geçen sene -yani Ozan son sınıftayken- tekrar Türkiye'ye geldi arkadaşım ve tekrar konuştuk bu meseleyi.. Benim aklıma yattı.. Özellikle o dönem bazı yayınevleriyle -hem ödemeyle ilgili hem de mesaiyle ilgili- sorunlar yaşayıp da çalışmayı tamamen bıraktığım için çok yattı :))


Amerika'da bazı okullarda seçmeli Türkçe dersleri var.. -Türk Koleji değil, normal Amerikan devlet okulu bunlar, hükümete bağlı- Ben de bu okullardan birine başvuru yaptım ve kabul ettiler.. Vize için başvurdum.. Gerisini de biliyorsunuz zaten.. Bir seneye yakın bekledim ve sonra Ozan da başvurdu mezun olunca.. Şu anda şükürler olsun, ikimizin de vizesi hazır.. Sadece buradaki işleri halledip Amerika'da 4 Ocak'ta başlayacak olan ikinci dönem derslerine yetişmek kaldı..


Amerikalı öğrencilere Türkçe öğreteceğim yani, işin özeti bu..

Başka sorusu olan ?



********



Ben şimdi kaçayım, biraz daha toparlanayım.. .. Aşağıda bir yazı daha var zaten, ikisini ard arda ekledim.. Dediğim gibi, fırsat olursa yazarım ama yazamazsam bilin ki ben artık bilgisayarı ve interneti olmayan zavallı bir bloggerım :P Krize girip de bir internet kafeye dalmazsam öncesinde, İstanbul'a gittiğimde görüşürüz..



Kendinizi ve etrafınızdakileri sevin, sevindirin..
İsteyen beni de sevindirebilir tabii :P


Ve en önemlisi de dua beklediğimi unutmayın.. Her konuda kolaylık diliyorum Allahtan, dualarınızla bana yardımcı olun olur mu?


Ses veren-vermeyen bütün okuyucularım, sizi seviyorum ..
Hoşçakalın..

"Yusufcuktan Seçmeler" ve Yusufcuk'ta aşk kavramı" demiştim ya hani, buyrun efendim..


- Rüyalarını anlatıyor bu ara bana Yusufcuk sabahları kalktığında..
(Rüya ve gerçeği ayırt etmesine de bayılıyorum bu arada.. "Uyuyken göyünenler yüya"ymış :))

Örnek :
"Yüyamda lolipop ağacı göydüm.."
"Yüyamda gemi göydüm, süsleyin üstünde yüzüyodu.."




- Bizim ev tam bir mimarlık-mühendislik harikası, daha önce bahsetmiştim :P Yatakodamız yan dairenin mutfağına bitişik ve bu durum ne gece ne gündüz rahat bir uyku uyutmuyor insana!! Yan komşum vardiyalı çalışan bir çift, karı koca güvenlik görevlisi.. Bir de bebekleri var.. Evin ne gecesi var ne gündüzü, sürekli faaliyetteler :)) Su şıkırtısı, bardak tıkırtısı, tencere tava katırtısı ne ararsanız var günün her saati :P Ay çok zor inanın! Özellikle de benimki gibi en ufak çıtırtıyı sensörleriyle anında algılayan bir bebeniz varsa, vay halinize -yani vay halime- !!

Geçen sabah yandan gelen "kıt kıt kıt" benzeri ritmik bir sesle uyandık Yusufcukla.. Yatağın içinde doğruldu ve sesleri dinledi bir süre.. Sonra "Anne bu ney sesi?" diye sordu bana.. Ben de kahvaltı hazırladıklarını, onun sesi olduğunu söyledim.. Ne dese beğenirsiniz?

"Çekiçle mi hazıylıyoylay kahvaytıyı?"

Gerçekten de aynen çekiçle birşeyi çakarken çıkan ses gibiydi gelen ses.. Belki de sarmısak dövüyordu kadın ne biliyim :P




- Son günlerin son bombası:
"Yeniden bebek olmak istiyoyum ben.. Yine emcem !"

Ay tabii, başka bi emriniz ?

:P

İki sene sana yetmedi galiba Yusufcuk bey ama bana yetti de arttı bile !!



- Kokulara çok duyarlıyız!!

" Mis gibi bişey kokuyoy anne, makayna mı kokuyoy?"

" Ay bu otopayk da çok esgos kokuyoy !" ( Egsoz dedi, anladınız siz )

" Boya kokuyoy buyası ama güzel kokuyoy boya, seveyim ben.."






- Arada da sevecenliğimiz de tutuyor..
"İçimde annemin sevgisi vay, babamınki vay, kaydeşiminki vay, (hangi kardeş diye sormak istiyorum hemen :P) teyzeminki vay, (hangi teyze, yok ki teyzemiz.. belki de blog teyzeleridir :P) kayınvalideminki (buna da sadece ünlem koymak istiyorum !! ) vay.. Hepsi buyda, kalbimin içinde.."

......................




Aşk konusuna gelirseeeeekkkk....



Bu biraz karmaşık.. Bu aralar Yusufcuğun dilinde sürekli bir "ask" lafı var.. Bana "Senin askın kiiiiiiğğğmmm?" diye soruyor, ben de "Biliyorsun sen kim olduğunu.." deyince, "Hii, babitim.." diyor hemen :)) ( Babit=baba bu arada :P )


Ona göre babasıyla sarılmamız, şakalaşmamız, yan yana oturmamız bile "ask yap.mak" !!


Olayı şöyle özetliyor: Biz ask olmusuz, ben gelin olmuşum, sonra o benim kaynımdaymış, sonya da doktoylay onu almış :)) Farklı zamanlarda anlattığım şeyleri böyle birleştirdi kafasında..


Televizyonda ya da afişlerde falan gördüğü süslü, özellikle de rujlu kadınların genel adı da "ask" !! Olayı çözmüş çocuk :P


Bayramda televizyonda bir program vardı, sunucu kadın ve erkek konuk oturmuş konuşuyorlar.. Beni çekti televizyonun önüne, diyor ki "Anne bak, ask aska otuyuyoylay.."

:))



Bir de "du.dakla.şma" meselesi var ki onu hiç sormayın !! Anladınız siz onu..


Biz normalde evde çok dikkat ediyoruz Yusuf'a televizyonda falan uygunsuz bir sahne seyrettirmemeye ama herkes aynı özeni göstermiyor maalesef.. Bir yerde uygun olmayan bir sahne gördü ve o günden beri onun adı dudaklasma !! Yanaktan öpmeye de yanaklaşma diyor kendisi :P


Ve kural, sadece asklar dudaklasırmıs !!

Allahım!


Cinsel kimliğinin bu yaşta gelişmeye başladığını biliyorum ve onu yanlış bir bilgi ya da duyguya yönlendirecek açıklama ya da tavırlardan kaçınıyorum ama açıkcası tam olarak ne yapmam gerektiğini de bilmiyorum.. Bugünlerde de bu konuda okumaya yoğunlaşmam lazım ama fırsat da yok ki !!



Hadi size bol "ask"lı günler bakalım..
Varsa bilgisi, önerisi, açıklaması olan, yorum kısmına alalım :))

6 Aralık 2009 Pazar

Bir haftaya uzattığımız bayram tatilinin ardından yine Ankara'dayız..

Ama galiba bu, Ankara'da son haftamız.. Babamız Salı günü vize mülakatını geçer ve Çarşamba günü de kalan iki yirmilik dişini aldırırsa, ayaklanır ayaklanmaz evi taşıyoruz inşaallah.. Ondan sonra da önce köydekilerle vedalaşma, sonra İzmir ziyareti ve en son da annemlerle son İstanbul keyfi.. Şimdilik gidişimiz Aralığın son haftası olarak görünüyor.. Yeni yıla yeni bir ülkede gireceğiz galiba bu sene..

Gelelim tatil ayrıntılarına..

Bu fotoğraf, bayram tatilinin en eğlenceli anlarından birini hatırlatacak bana..

Yusufcuğu pazarda oyalamak için aldığım ama kısa bir süre sonra patlattığı "Spayyıy men" annemin ellerinde operasyondan geçmekte..


Annem, ağlama sesiyle pazarı çınlatan Yusufcuğu "Evde ameliyat edicem ben onu, üzülme sen.." diye susturdu !!
İnanmadım ama resmen ameliyat etti balonu :P İçine gazete doldurup kenarlarını dikti !! Yusufcuk da heyecanla ameliyattaki hastasının başını bekledi :))

Sonuç: Spayyıymen bir süre "O eski haaağğğğlimdeennn eser yok şimdiiiiii.." modunda dolandı ortalıkta sonra da bütün dikişleri patladı Yusufcuğun elinde oradan oraya atılmaktan !!

Yusufcuk oyalandı ve mutlu oldu ya, daha ne isterim :))


Gelelim pazar maceramıza.. İki gün üst üste pazar gezmekten -ki ilk gün abartısız dört saat dolaşmışız !- o akşam bacaklarımın ağrısından duramadım.. Hani olur ya, insan çok yorulunca böyle su akar gibi bir his olur bacaklarında, işte o hisle kıvrandım yatakta :P


Ama bunlar için değmez mi?


İkisi anne hediyesi bu ciciklerin.. En alttaki kemanlı-notalı da uğruna o kadar saat dolaştığım, bulana kadar pes etmediğim eşarp :))


Özellikle bu trençkotlu olana Victora'nın sayfasında gördüğümde bayılmıştım zaten.. Ama benim tercihim herzamanki gibi pembe olandı :)) Kırmızısı olsa onu da alabilirdim :P


( Trençkot demişken.. Bugün bu, bu, bu ve bu trençkotu buldum linkten linke gezerken.. Özellikle buna ve buna bayıldım.. Demek ki böyle şeyler alabileceğim Amerika'da.. Oleyyyyy.. )


Ayrıca çok güzel gömlekler, bir tunik ve iki de etek aldım ki kimse inanmaz pazardan aldığıma.. Zaten normalde de pazardan alıyorum bazı kıyafetlerimi ama kimse inanmıyor !! İstanbul'un pazarları bambaşka.. Abonesi olduğum birkaç amca var :)) Ünlü markaların seri sonlarını getiriyorlar etiketlerini kesip.. Ben de belki onda bir fiyatına alıyorum aynı şeyi, fena mı?



....................




Yusufcuk bayramı "zırvana"ya ulaşmış bir şekilde geçirdi.. Eve döndük, hala tam olarak kendine gelebilmiş değil !! Şımarıklık yaşla artan birşey, buna kanaat getirdim :P


Özellikle trafikte olduğumuz iki gün, arabada sıkılmanın da olayı abartmasıyla bana çok zor anlar yaşattı.. Bir yandan bize bağırıyor, bir yandan tükürüyor, bir yandan şımarık şımarık oraya buraya atıyor kendini.. Ayy benim masum, sevecen bebeğim nereye gitti?

Benim bilmediğim bir "üç yaş sendromu" falan mı var acaba ?

Artık ne güzellikle ne de azarlamayla anlamıyor ya da yapmıyor maalesef istediklerimizi.. Öyle bir inatlaşma ve terslik dönemine girdi ki anlatamam !! Umarım bu geçici bir dönemdir ve bu agresiflik çabucak biter yoksa ikimiz de birbirimizi çok yıpratacağız, kaçış yok :((


Çok şımardığı gün annem dedi ki aradabada, "Yusuf niye böyle yapıyorsun annanecim, dur eve gidelim de çocukluğuna bir inelim senin :P " :)) Tahammülü son noktasına gelen Ozan önden atladı hemen: "Ne inmesi? Çocukluğuna indiricem ben onun indiricem, hele eve bi gidelim !! :))

Durum vahim yaa, cidden vahim !!



.....................



Hani Anadolu Feneri'ne gitmiştik ya bayramda.. Ozan köye annesinin yanına gidip de toplantı için tekrar İstanbul'a döndüğünde yine bir gezi düzenledik hemen.. Bu kez de hatırı kalmasın diye Rumeli Feneri'ne gittik..


Fenere giden yol..



Fenerin hemen yakınında, bana Lost'u hatırlatan orman :))
Ağaçlar o kadar uzundu ki başımı tamamen arkaya yatırmadan tepelerini göremedim !!



Ve bu ormanda da bulduk şu şirin orman çileklerinden..
Sanatsal çalışmalar yaptım çektiğim fotoğraflarla :P



Rumeli Feneri




Fener Kalesi





Ve kalenin ön tarafında da Karadeniz..

Sahil çok ama çok güzeldi.. Kuzey sahilleri gibi aynı, kayalık ve bembeyaz dalgalı..
Twilight'taki sahili hatırlattı bana :)) (Yedinci seferi de annemle izledim bu arada!!)



Şimdilik bu kadar.. Kalan birkaç fotoğrafı da daha sonra yüklerim artık.. Bir de "Yusufcuktan Seçmeler" ve "Yusufcuk ve aşk kavramı" !! yazısı hazırladım ama önce biriken işi gücü halletmem lazım..


Salı ve Çarşamba günü için ayrıca uğrar, dua isterim artık..
Hoşçakalın..

30 Kasım 2009 Pazartesi

Bu yazı, geçen yazının yorumunda kendini acındıra acındıra yalvaran Firdevs için gelsin :P

Pek severim kendisini, kıramadım aşağıdaki ilk yorumuna rağmen :P Güveç tarifini mailine istemiş aslında o ama belki tarifi almak isteyen başkaları da olur diye ben buraya yazıyorum..

İşte karşınızda, şu bizim meşhur güvecin tarifi ve püf noktaları.. Hazır Kurban bayramı yeni geçmişken, evlerde "Ne yapsak?" diye düşünülen etler de varken bu tarif işe yarar sanırım.. Hakiki tat için odun ateşi gerekse de evde de oluyor aslında.. Ben kışın evde yapıyorum zaten..

Aslında tek bir malzeme listesi yok güvecin.. En azından bizim için yok, mevsime göre değişiyor ama ben favori tarifimi yazacağım.. Genel olarak malzemeler; patates, et, soğan, sivri biber, domates , tuz ve birkaç baharat..

İlk püf noktası, güvecin tabanına bol sıvıyağ dökmek ve onu iyice kenarlara da gezdirmek.. İkincisi ise, yatay olarak çok ince doğranmış patateslerle güvecin tabanını tamemen kapatmak.. Çünkü her halükarda güvecin dibi tutuyor toprak olduğu için ama böyle yapınca yanan sadece patatesler oluyor..

Sonra başlıyoruz tabanı kaplanan güvece malzemeleri koymaya.. İri küpler halinde doğranmış patatesler ilk sırada.. Üstüne soğanlar ve sivri biberler -istenilen boyutta- doğranıyor.. Sonra sıra ete geliyor.. İster kırmızı et kullanın ister tavuk eti, ikisinin lezzeti de ayrı ayrı güzel oluyor.. Ama etlerin kemiksiz olması tavsiye edilir, yerken konforlu olsun :)) Daha sonra biraz daha patates ve en üste de doğranmış bolca domates.. Güveç bu şekilde dolacak.. Malzemeleri güvecin büyüklüğüne göre siz ayarlayacaksınız artık :))

Güvecin içiyle ilgili son aşama ise yemeğin suyunun ayarlanması.. Ben büyükçe bir kaseye su ve içine de salça koyuyorum bolca.. Sonra tuz, pul biber ve tatlı toz kırmızı biber -lezzeti çok artırıyor- son olarak da bolca kekik ekliyorum.. Biraz da sıvıyağ döküp hepsini güzelce çırpıyor ve doldurduğum güvecin üzerine gezdiriyorum..


Fotoğrafta görünen ise son püf noktası.. Vaktiniz varsa, güveç tenceresi ile kapak arasını hamurla kapatmanızı tavsiye ederim ( daha doğrusu ederiz, güveç ustası kocamla ben :P ) Vakit yoksa da mutlaka bir bez ya da en azından alüminyum folyo kaplama olabilir.. Böylece yemeğin buharı hiç dışarı kaçmaz ve yumuşacık pişer herşey..

Son aşama ise pişirme.. En küçük ocakta ve kaynadıktan sonra kısık ateşte yaklaşık üç saat kadar pişecek yemek.. Çok yanık kokunca kapatın altını :P

Sonrası mı?
Ee, afiyet olsun !!

29 Kasım 2009 Pazar

Bugünkü gri ve ıslak İstanbul'a inat, dün tam bayramlıktı hava..

Biz de tadını çıkardık Anadolu Feneri ve Anadolu Kavağı'nda.. İyi ki çıkarmışız çünkü bugün dışarıyla tek ilişkimiz, Yusufcuğun, sabah benim bir-iki dakikalık yokluğumu fırsat bilip açık yatakodası camına tırmanması ve yağmuru ellemeye çalışması oldu !! Ses kesilince koştum ve hala hatırladıkça içimi fena eden haliyle yakaladım onu.. Açık pencerede ve olabildiğince dışarı uzanmış, sevinçle "Yağmuyu ellediiiiimmmm!!" diye bağırırken !! Ayy, Allah korudu..

Yok yok, benim bu yaşlı kalbim daha fazla dayanmicek bu çocuğun atraksiyonlarına.. Bigün çat diye gidivereceğim, haberiniz olsun.. Uzun süre ses seda çıkmazsa sayfada bilin ki bi atraksiyon var ortada !!


Neyse, ne diyordum?

Anadolu Feneri..




Gördüğünüz gibi, eşarbım gezimizin deniz temasına pek uygun, çapalı çapalı :P



Bu renk, nereye gitsem beni buluyor, çıkıyor karşıma..
Ne iyi ediyor !!

Bu ev uzun süredir metrukmuş (yani terkedilmiş).. Baktım baktım içim gitti.. Sahibine buradan seslenmek istiyorum.. Kardeşim, oturmayacaksanız oturacaklar var :P Ay verin bana, bak nasıl cillop gibi yaparım ben bu evi :)) Böyle durmasın, manzarasına yazık !!


Fenere giden yolda, aniden arabayı durdurdu Ozan ve bir ağaca doğru hızla koştu.. Ben de arkasından tabii.. Meğer taa ne zaman Karadeniz' de yediği ve bana anlattığı bir meyveyi görmüş :))

Orman çileği


Başka bir adı daha varmış annemin dediğine göre, Frenk birşeyi ama ben bilmiyorum..
Ben daha önce gördüm mü bu meyveyi bilmem ama dalda tam olgunlaşmamışları da vardı ve aynı o hep gördüğümüz at kestanelerine benziyorlardı.. Dışı da dikenli gibi olduğundan sanırım Ozan göstermese yenen bir meyve olduğunu bilmez ve yemezdim..


Tadı mı?
Harikaydı.. Aynı jelibon gibiler.. Dışı hafif pütürlü gibi ve sert, içi yumuşak ve tatlı.. Anadolu Feneri'ne gidenler yol kenarındaki ağaçları boşaltsınlar hemen :)) Valla adamın biri minik bardaklara doldurmuş, 2TL'ye satıyordu meydanda !

( Ay Firdevs yine öldürcek beni :P Ama napiim, vardır bacım orada da dağlarda, arasın bulsun kocan :P )

Bu kadar şirin birşey bulmuşken, dünya kadar da fotoğraf çektim tabii :))
Ama korkmayın hepsini eklemedim..


Jelibonun elinde jelibon :))

Orman çileğinin arka planı Anadolu Kavağı... Fenere çok yakın.. Marmara Denizi'nin Karadeniz'e açıldığı yer.. Yani Anadolu Yakasının en ucu..

Aşağıdaki fotoğraf da esas hali :))



Bu kadar şimdilik.. Orman çilekleri sağolsun, bugünü de kurtardık :P


Ben Ayşe Şule ablanın dediği gibi, "stoklama" yapmakla geçiriyorum bu bayramı.. Kavurma, çikolata, anne sevgisi, baba ilgisi, kardeş bıdı bıdısı, İstanbul havası, arkadaş sofrası, biraz kıyafet biraz da lokum :)) Hepsini ama hepsini çok özleyeceğimi biliyorum..

Hoşçakalın şimdilik.. Dönüşte görüşürüz..

27 Kasım 2009 Cuma


Herkese
bol kavurmalı,
çikolatalı,
gülücüklü-kahkahalı
güzel bayramlar..


İsteyen "çikotala"mızdan üç-beş tane alabilir, sizin için aldık :))



24 Kasım 2009 Salı


Tam da Öğretmenler Günü'nde, öğretmenlik yapacağım ülkenin vizesini almak nasip oldu..
Hamdolsun, şükrolsun..


Artık benim de Öğretmenler Günüm kutlu olsun..
Gün bitmeden hediyeleri aliim :P


( Ayrıntılar biraz gecikecek galiba.. Eve daha yeni girdik sayılır.. Yuısufcuğumu yatırmam lazım.. Nereye gidiyorum, ne yapacağım vs. hepsini anlatacağım ama.. Vakit lazım vakiiittttt !! )


( Dua eden herkese teşekkürler, hissetmedim sanmayın, hepsi yanımdaydı, çepeçevre sarmıştı beni.. )

23 Kasım 2009 Pazartesi

Pasaportum, online formum, nüfus cüzdanım, ıvırım zıvırım, vesairemmm.. Hepsi yanımda olmalı, hepsini götürmeliyim yarın sabahki vize mülakatı için konsolosluğa..

Ama en çok da..

Dualarınızı götürmeliyim..


Hayırla ve kolaylıkla vizemi onaylatmam için bana dualarınızı yoldaş edersiniz di mi?
Hepsini bekliyor olacağım..

21 Kasım 2009 Cumartesi

Babasının acılarını dindirmeye çalışan merhametli kuzucuk :))




- Babammm, Allah şifalay veysin.. Disci niye böyle yapti ki seni ? Duy babam, (dur demek istiyor :P ), ben sana kitap okiyim biyas, ağyısı geçsin.. Biy vaymış biy yokmuşş... vs. vs..


Az sonra..


-Duy baba, şimdi de oyuncak yapiim sana.. Legodan düybün yapiim mi? İstey misin?
( Konuşamayan baba kafa sallar ! )

İki dakika sonra legodan dürbün hazırdır hasta babanın yatağının başucunda.. ( Yapımı çok basit: Bir uzun sekizli legonun iki ucuna, küçük dörtlü kare legolardan takılır ve ortaya çıkan patlak gözlü bir kurbağa suratına benzeyen nesne dürbün diye babaya yutturulur :P )


Biraz daha sonra..

- Duy babam.. Öpiiimm de geçsin, duy seviiimm..

( Ve bu aşama son aşama olur merhamet gösterisinde !! Dikişli yanağı sevilen (!) baba acılarıyla baş başa bırakılıp bebe hemen yatakodasına kaçırılır ve uyanınca Spiderman izletme vaadiyle uyutulur ! )


Çok şükür ikisinden kurtuldu Ozan yirmilik dişlerin.. Cerrah sadece ikisini almış.. Zaten kendisi de ameliyata girmeden önce, sadece bir diş aldıran ama yüzü, kafasının yarısı kadar şişimiş olan bir kızcağız görünce vazgeçmiş "dört, dört, dört" fikrinden :P

Tüm ısrarlarıma rağmen ne yaptı ne etti beni yanında götürmedi hastaneye..
Şu erkek gururu denen şeyi anlamam mümkün değil !

Eve kendisi geldi arabayla.. Ağrıdan duramıyordu ama yine de korktuğumuz kadar olmadı Allah'a şükür.. İlk günü tamamen buz tamponları, ballı süt ya da blendırdan geçirilmiş hurmalı süt gibi karışımlarla geçirsek de bugün yavaş yavaş yemek yemeye başladı diğer tarafıyla.. Bütün gün boyunca arkadaşıyla dışarda olduğunu da hesaba katarsak, şükür kolay atlattık..

İnşaallah enfeksiyon vs. gibi bir problem olmaz da bayramdan sonra diğer iki taneyi de aldırır sağlıkla..


Bu sabah takılıyorum Ozan'a, "Bu sene de böyle bir doğum günümüz olması nasipmiş.. Doğum günün kutlu olsun bitanem.. Gerçi bazı eksiklerle girdin bu yaşa ama olsun, ben seni eksiklerinle de seviyorum :P" diye :))


Evet, doğum günümüz bugün bizim..
"Nasıl yağğğğniiii?" diyenleri, bu açıklama yazısına alalım hemen..


Elektrik İdaresi bugün yine bize tüm gün elektriksizliği reva gördüğünden , ne pasta yaptım ne de hayalimdeki böreği.. Akşamın şu saatinden sonra uğraşmayı da canım hiç istemiyor.. Yanlız yanlız hiç tadı olmaz zaten, geç gelecek Ozan.. Bir "tüp çokokrem" var evde, onu sıkarım ağzıma artık doom günü pastası niyetine :P


Bu arada, sabah konuştuğumuzu duyan Yusufcuk hemen dahil oldu konuya.. "Doom günün kutyu olsun annecim.." dedi, "Ben sana hediye alcam bugun.." Ne alacakmış hem de biliyor musunuz? Bir çiçekli, bir arılı bir de polisli toka :))

Babasını da unutmadı tabii.. Ona önce "Arabanı değiştiyiyim senin.." dedi, sonra düzeltti, "Tekeylekleyini değiştiycem, tamiyciyim ya ben.."
:)))


Allah yavrumla, eşimle ve sevdiklerimle beraber hayırlı ve huzurlu bir ömür geçirmeyi nasip etsin inşaallah.. Hem kendime, hem aileme, hem dinime hem de milletime faydalı bir ömür geçireyim, daha ne isterim?



Bu da dünün sürprizi..


Mustafa Merter'in kitabını bulamadığımı okuyunca, Esra sağolsun taa İstanbul'dan gönderdi bana.. Yanında Yusufcuk için de şirin bir hediyeyle hem de..


Esracım bir kez daha teşekkürler.. Hem çok mutlu hem de çok mahcup ettin beni..

29 yaşına bu kitabı okuyarak başlamak çok güzel !!



Hoşçakalın.. Herkese mutlu haftasonları..

19 Kasım 2009 Perşembe

Yarın büyük gün..
Sabah 10:00'da Ozan'ın operasyonu..

"Sen gelmeyeceksiiiiiiiinnnn.... şeklindeki tüm söylenmeleri, "Geliyorum, tartışma bitmiştir!" şeklinde püskürttüm ve şimdilik sükunete erdi evin içi :P

Tamam serde erkeklik var, cengaverlik var biliyorum ama birinin de gelip cerrahla makul bir konuşma yapması gerekiyor di mi ? Önce bir ikisini aldır bakalım, diğer ikiye Allah Kerim..


Dua bekleriz sayın okur..
İnşaallah kolay ve ağrısız -ya da en az acıyla diyelim- atlatırız bu süreci..


( Bu arada, merak eden arkadaş için yazayım, ben dolgumu Fatih Üniversitesi Hastanesi'nde, Çankaya binasında yaptırdım.. Dişçi, Merve hanımdı.. SSK anlaşması olduğu için muayene, dolgu artı diş taşı temizleme hepsi 12 TL tuttu, gerisini sağolsun SSK ödeyecek.. Başka yerlere dünya kadar para ödemeyin yani.. Ben orayı kesinikle tavsiye ederim.. Randevu sistemiyle çalışıyorlar ama, gitmeden mutlaka aramak gerekli..)

17 Kasım 2009 Salı

Yaklaşık üç yıldır ertelediğim şeyi yaptım bugün..
Gittim ve bir dişçinin koltuğuna oturdum titreyerek !!
Nurtopu gibi bir dolgum var artık :P

Tıbbi müdahale fobim olduğu için - kan aldırıken bile fenalaşn bir tipim maalesef, nasıl doğum yaptıysam ! - kesin bayılırım diye şartlanmıştık Ozan da ben de ama sonuç korktuğum gibi olmadı Allah'a şükür.. Birincisi, dişçinin eli gerçekten çok hafifti.. İkincisi iğne çok etkiliydi ve hiç ama hiçbir şey hissetmedim.. Üçüncüsü ise Ozan'ı düşünmekten kendi derdimi unuttum ve olaya konsantre olamadım ( :P ) diyebilirim..

Ozan'ı düşünüyordum çünkü dişçi hanım muayeneden sonra filme gönderdi bizi gözden kaçan bir arayüz çürüğü falan var mı diye.. Bende zaten bariz çürük vardı ama Ozan'da görünmüyordu.. Ama derdin büyüğü ondaymış.. Filmler bir geldi, doktor bile şaşırdı.. Tam dört tane gömülü yirmilik dişi var ve ikisinin pozisyonu çok kötü.. Eti yaramadığı için zaten dışarı çıkamıyor ya bu yirmilik dişler, bunlar hem çıkamamış hem de çıkış yönünü değiştirmiş.. Resmen diğer dişlere doğru gelişmişler, yani şunun gibi -ıııııııı- , iki yandan alt çenedeki tüm dişleri sıkıştırıyorlar.. Ayrıca enfeksiyon olasılığı da varmış..

Sonuç: Hepsi alınacak !!

Amerika'ya gitmemize çok az bir süre kaldığından belki de dört beş aya yayılması gereken bu işlem bir günde olacak.. Daha doğrusu cerrah iki iki almayı teklif etti ama Ozan aynı gün hepsinin alınmasına dayanabileceğinde ısrarlı.. Ben cerrahtan yanayım, bakalım ne olacak son durum Cuma günü :(( Bir taraftakiler alındıktan sonra diğer taraf için ağzını açacak mecali kalacağını sanmıyorum.. Aldıran arkadaşlardan biliyorum çünkü nasıl birşey olduğunu.. Resmen dikişli, ağrılı ve zor bir operasyon..

Rabbim yardım eder inşaallah, hem ona hem bana.. Eğer hepsi alınırsa yaklaşık bir hafta on gün pek birşey yiyemeyecek çünkü.. "Ödem ve enfeksiyon olur.." dedi cerrah.. Ayrıca ağrıdan dolayı çiğneyemeyecek hiçbirşey.. Gerçekten üzülüyorum ve korkuyorum..

Ama bunda da vardır bir hayır diye düşünmeden edemiyorum - daha doğrusu edemiyoruz.. Belki oralarda daha büyük işler açılacaktı başımıza.. Gitmeden burada hallettirmek en güzeli..


Günün eğlenceli olayı ise, bu hengamenin arasında Ozan'ın ünlü olması oldu :P

TRT çekim yapıyordu biz muayene olduğumuz sırada ve Ozan'la da ufak bir röportaj yaptılar dişçi koltuğunda.. "Bayramda rahat rahat et yiyebilmek için diş bakımı yaptırdığını" söyledi muhabirin manipülasyonuyla :)) Pehhhhh :P


........................



Çok hoş bir sayfa buldum linkten linke gezerken..
Dekorasyona ilgisi olanlara bir göz atmalarını tavsiye ederim.. Hoş ayrıntılar ve fotoğraflar ekleniyor hergün..

Aşağıdaki fotoğrafı da oradan aldım..

Tam hayalimdeki yatak odası..
Aydınlık, sade, işlevsel, huzur verici ve ayrıntı olarak da yatak yüksek değil, Japon tarzı, yere yakın.. Umarım böyle bir odam olur Amerika'da..


Bu da bir tasarım harikası bence..
Eski bir valizi böyle değerlendirmenin herkesin aklına geleceğini sanmıyorum..
Ve böyle sıradışı fikirlere bayılıyoruuummmmmm :))



........................



Bu da Martha Stewart'ın sitesinde gördüğüm bir atkı-boyunluk..
Vaktim olsa ince bir yünle kesinlikle örerdim..

Çok şık durmuş.. Sizce?



....................



Sevgili Meltemle aynı süreçten geçiyoruz bu aralar.. Onlar da yeni bir iş, taşınma ve yeni bir hayat telaşında, biz de.. Bir diğer ortak nokta ise, taşınmaya gerçekten tepki veren, kaygılanan bebişlerimiz.. Yusuf sürekli "Peki oyuncaklarım noğğlcak?" diye soruyor bana.. "Yatağım noğğlcak? Kitaplarım noğğğlcak? Beni nerede beklicekler?" Ben de dafalarca ama defalarca herşeyimizi babaannesinin evine taşıyacağımızı ve bizi uslu uslu orada bekleyeceklerini anlatıyorum gözlerindeki endişe geçene kadar..

Son sorusu ise evi nasıl taşıyacağımızdı.. "Kesip kesip mi taşicaz evi anne?" diye sordu bana :)) Çok büyük ya, ufaltırsak daha kolay olur tabii taşımak onca eşyayı :P

Aşağıdaki yapraklar Meltem'den esinlenme.. Gideceğim yere birkaç yaprak götüreceğim ben de.. Kuruyorlar şu anda..

Can çekişen yaprak..


Onun kadar becerikli olmadığım için bir tablo yapamayacağım ama zar zor eleye eleye götürmek için seçtiğim birkaç kitabın içinde gelecekler benimle birlikte..


Hoşçakalın.. Ve bize dua etmeyi unutmayın olur mu?

16 Kasım 2009 Pazartesi

Mum ışıkları eşliğinde romantik bir haftasonu geçirdim.. İki gün bizimle resmen oyun oynayan elektrik idaresi sağolsun!!

Cumartesi, neredeyse sabahın nurunda gitti elektrikler.. Geldiğinde de akşam dokuz civarıydı saat.. Yaz olsa neyse ama kış günü, kombi yanmıyor.. Saat dört dedi mi hava kararıyor, ki ben eşya yerleştirme krizlerindeyim ! Giydirdim Yusufcuğu kalın kalın, mumları da yaktım dört bir yana, anne oğul takıldık evin içinde :P Neyse ki misafirlerim evde değildi tüm gün, gece onlar döndüğünde elektrikler çoktan gelmişti..



Esas sürprizi ise elektrikler gelince yaşadım aslında.. Ne ocağımın çakmağı çalışıyordu, ne mikrodalga fırınım ne de kombi.. Sinirden öldüm evin içinde "Gider ayak başıma iş açtılar yaa.." diye.. Ama voltajla ilgili bir durummuş galiba, diğerleri düzeldi, sadece mikrodalga fırın arızalı.. Tam o çalışırken gitmişti elektrikler, birşeyler oldu galiba.. Onun servisini çağırmam lazım bir ara, hoffff !!


Bu arada hiç eğlenmedik de değil hani.. Yanan minik bir mum, minik bir yaramazla buluşunca gayet eğlenceli oluyor :)) Ayrıca pek de güzel fotoğraflar çıkıyor ortaya, aklınızda bulunsun..




.......................



Başta Rümeysa olmak üzere ismimin ( Kuaybe ) anlamını merak eden herkesi, anasayfada sağ kolonda yer alan "Kuaybe ne demek?" isimli köşemize alıyoruz, buyrun..

Ayrıca sayfamızda "Her yoruma bir cevap" kampanyası başlamıştır nihayet, bilginize..


......................




" Çöp kamyonum benim.."

Dün bu iltifatına maruz kaldım Yusufcuğun !! Gayet sevecen bir yüz ifadesiyle ve elleriyle de yanağımı okşayarak söyledi :P

Her akşam pencerenin tam karşısına yanaşan çöp kamyonunun sesini duyar duymaz hangi odada olursa olsun fişek gibi salonun penceresine fırladığına ve o gidene kadar "Anneeee, ayy ışıkları da dönüyo baaaaağğğkk.." , "Biğğp biiiğğppp diyo bana baaağğğkkk..", "Kocaman bu kamyon yaa, koccccaaaaamannnn..." diye çığrındığına ve büyüyünce de "çöp kamyoncu" olmak istediğine göre, onun çöp kamyonu olmak iyi bişey di mi, iyi bişey :P



........................




Geçen gün gülüyordu, "Gülücüklerini yerim senin.." dedim Yusufcuğa, "Ama o zaman hep ağlayım ki ben.." dedi bana !


Neredeyse bir hafta, hasta olduğu için yanımda yatırdım Yusufu yine.. Ateşlenirse hemen anlayayım diye.. Pek hoşuna gitmiş beyefendinin, sabah uyanıyor, keyifle şöyle diyor hemen: "Ben hastayım, annemle babam kıyamadı bana, yanına aldı.."

Ay bu durumu da kullanmasa bari.. Bir ara tutturmuştu çünkü her yatma vakti "Kaynım ağyıyoooo.." diye.. Maksat bana karnını ovdura ovdura yanımda uyumak..Sabah kalkıyoruz birşeyi yok çünkü :))

Ama uyumadan önce kurduğu "İyi yağatlıklaaayyy.." cümlesi herşeye bedel.. "İyi geceler" ve Allah rahatlık versin"in ortaya karışık versiyonu oluyor bu :))


Bir de ailemizi şöyle tanımlıyor bu aralar: "Bu benim babam.. Bu da benim annem.. Ben de onların çoğğğcuuuuuyum.."

Kendini tanıtmaya da pek meraklı.. "Bunlay benim gösleyim.. Allah bize göymek için veymiş.. Ağzımı da yemek yemek için veymiş.. Dilimle de ağzımı yalıyoyum bööööyleeee - bu arada sanki birşeyler yemiş de ağzının etrafında birşeyler kalmış gibi bir güzel yalanıyor :)) - dişleyimi de veymiş.. Hem olmasa fıyçalayamasdım ki !!

Bu aralar gelen giden bol olduğundan ard arda dinliyoruz bunları :))



......................




Son inci ise Tv'den..
Geçen gün Ozan kanallrı zaplıyor, ben de salona girip çıkıyorum iş yaparken.. Mehmet Ali Erbil'in programı vardı son girdiğimde.. İzleyicilerin birini seçmiş, sorular soruyor, bilirse hediye veriyor, bilemezse alttan elektrik veriyor koltuğuna!!

Ben girdiğim anda soru şuydu :
- Papa'nın yaşadığı şehir?

Ve cevap da şuydu:
-Papua Yeni Gine mi?

:)))))))))))


İnsanımızı seviyorum.. "Bilmiyorum" demek yakışmaz bize, pratik zeka itinayla devreye sokulur :)) Sonuç ise, en fazla böyle rezillik olur..


Hadi iyi haftalar herkese..

Ben şimdi bir arkadaşımla alışverişe gidiyorum.. Bir kitap var listemde, onu bulmaya çalışacağım gitmeden.. Mustafa Merter'in, Dokuz Yüz Katlı İnsan.. Tanıtımını okudum, mükemmeldi.. Bu çağın en büyük sorunlarından biriyle, anlaşılmaz bir ruh hastalığı olan Kaliforniya Sendromuyla, "tüm değer, kavram ve pozitif yönlerini kaybedip ruhsuz, umarsız bir canavara dönüşme"yle ilgiliymiş.. İnşaallah bulurum..


Hoşçakalın..

13 Kasım 2009 Cuma

Aşık olsun da vampirden olsun bee :P


Twilight'ı beşledim.. Gerçi hala Ozan'ın Spiderman'i yedi kere seyretme rekorunu kırabilmiş değilim ama azimliyim.. Bi on kere daha seyretsem yeter herhalde :))

Neyse ki serinin ikincisinin ( New Moon ) vizyona girmesine bir hafta kaldı.. Doom günü hediyesi olarak onun biletlerini aldırıciim Ozan'a!! Bir süre de ona takılırım artık.. Hemen kopya bi de DVD bulmamız lazım :P Ne de olsa evde sinema keyfi başka..

( Bu arada her gece bir sinema iyi hoş da -seyrettiğim başka şeyler de var tabii, sadece Twilight değil- yanında yediğim o koca tabak dolusu mısırlar n'olcak hiç bilmiyorum!! Ama onsuz da tadı olmuyor yaa.. )



....................



Aşağıda, bugün hastalığı atlatmış gibi görünen Yusufcuk var.. Üzerine "hafif" birşeyler almış gördüğünüz gibi :)) Malum içerden ısıtma sistemi çalışıyor dört gündür, pek giydiremiyorum kendisini.. İyileşti galiba ama belli olmuyor ki işte, tam geçti diyorum, gece bir bakıyorum ateşler içinde yine!


Ellere dikkat lütfen!

Pek sevecen, sevgi pıtırcığı bir oğlum var gerçekten :P
El ele Batman izliyorlar dayısıyla :))



........................




Bu hafta misafirden yana oldukça kısmetliydim.. Önce kardeşim vardı bir hafta (gerçi o misafir sayılmaz ama neyse- o gidince de dün Ozan'ın arkadaşlarını ağırladık akşam yemeğinde.. Söylemesi ayıptır tüm yemeklere bayılmışlar ama favori yine fix olarak her misafirime yaptığım karamelli muhallebi oldu :)) Gelenler beş kişiydi ama ne olur ne olmaz diye iki ölçü yapmıştım.. İyi ki öyle yapmıştım, dolapta sadece üç tane tatlı kaldı!! ( İki ölçüden normal kaseyle yaklaşık 7 tatlı falan çıkıyor ) Ard arda gönderdim tatlı tabaklarını içeriye :))

Bu akşam da kayınpederimi ve kaynımı bekliyoruz haftasonu bizde kalmaları için.. Kalan tatlılar da onların nasibi artık :))



.........................




Aşağıdakiler ise geçen haftasonunun fotoğrafları.. Bugün yükleyebilmem ne güzel!
Film izlemekten vakit kalmamış anlaşılan :P

Yusufcuk keyifle "toypak" oynamakta yine..


Yine anneanne yapımı orjinal bir süveter..
Temamız yine "kış"..



Bu da ön taraf.. Yusufcuk bu kardanadama kafayı takmış durumda.. Engin baba şefkatiyle onu da bağrına bastı, yavrucuklar listesine ekledi.. İkide bir "Şimdi bu kardanadam üşüyor mu?" diye soruyor bana :)) Ateşliyken en büyük tartışmamız da bu süveter yüzünden oldu.. Tutturdu "illa giyiceemmmm" diye.. Gel de laf anlat! En sonunda dolabın üstüne attım, ben de alamıyorum zannedip sesini çıkarmıyor :))


Bundans sonraki fotoğraflar hamileler ve "canı çekme" olasılığı olanlar için tehlikeli..
Lütfen hızlı hızlı aşağı kayın ve yazının devamını okuyun :P


Son güveç şenliğimiz..






.......................




Günün haberini sona sakladım..


Evraklarım iki gün önce geldi Amerika'dan.. Bugün de Ozan'ınkiler gelmiş.. Konsolosluğu arayıp mülakat için gün aldım hemen.. Bu ayın sonuna doğru, çok da manidar bir günde vize mülakatım var.. İnşaallah alırım ve size de hem haber verir hem de anlatırım niye manidar bir gün olduğunu :))

Siz şimdiden dua edin olmaz mı? Herşey yolunda gitsin..



.....................



Vee son olarak...



Esra gel artık...

Bak "Pona" da ona Pona adını koyan Yusufcuk da seni bekliyor..
Evi topluyorum hızla.. Çayını kolilerin üstünde içmek istemiyorsan elini çabuk tut!!


Herkese iyi bir haftasonu diliyorum..
Hoşçakalın..