10 Mayıs 2009 Pazar

Minik meleğim..

Şöyle bir baktım da geriye, neredeyse dört yıl olacak sen bana "emanet", ben sana "anne" olalı..

Biliyorum, iki buçuk yaşındasın daha, büyümedin o kadar ama nasıl saymam ki o birbirimize "yakından da öte" olduğumuz, canıma-kanıma ortak olduğun dokuz ayı da ? Hem biliyor musun, hamilelikte tadı bir başka oluyor anneliğin.. Kocaman umutlar, heyecanlı bir bekleyiş ve seninle benden başka kimsenin tadamayacağı bir bağ eşlik etmişti bana o zamanlar.. Sen orada, dünyanın en güvenli taşıyıcısında gününü gün edip büyümeye çalışırken, ben de bal tadında günler yaşadım bebeğim, emin ol.. Sonuna kadar tadını çıkarıyordum "anne" olmanın henüz sen bana "anne" diyemiyorken bile..

Eminim duymuştun ya da en azından hissetmiştin babanın "Allaaaahhhhhh.. Baba oluyorum babaaaa!!" diyen naralarını senden ilk haberimiz olduğunda.. İşte o anda hissettiğim tek birşey vardı benim : Artık asla eski ben değildim, olamayacaktım..

Annelik demek, sorumluluk demekti en başta.. Sadece kendim için yaşamayacaktım artık.. Yaptıklarım da hep senin için olacaktı, yapamayacaklarım da.. Örneğin, tam üç ay bekleyecektim domates yiyebilmek için.. "Asla mevsimi olmayan sebze-meyve yeme.." demişti ya doktorumuz, vallahi yememiştim..

Aylar birbirini kovalayıp da seni kollarıma aldığım gün geldiğinde, ben "hissetmenin" de "hissetmemenin" ne demek olduğunu gerçekten öğrendim.. Yeniden doğmayı, bir mucizeye şahit olmayı hissettim.. Ağrıyı, acıyı, korkuyu ve ümitsizliği hissetmemenin, senden başka hiçbir şey hissetmemenin ne demek olduğunu öğrendim.. Yoğun bakımdaki diğer hastalar inlerken, ben içimden naralar atıyor, sevinç gözyaşları döküyordum "İşte oğlun.." dediklerinde..

"İşte oğlum.."

Ameliyathaneye girerken onun canından da kendi canımdan da ümidimi kesmiş olduğum oğlum.. Bana "Bebeği kaybedebiliriz, durum çok riskli.." dediklerinde "Allah'ım, ömrümü ona ver, yavruma Sana hayırlı bir kul olma fırsatı ver.." diye dua dua yalvardığım oğlum.. Aylarca hayal ettiğim yüzünü artık okşayabildiğim, minik yanağına, ellerine dokunurken "Acaba incitir miyim?" diye korktuğum minik, beyaz meleğim..

Şimdi bakıyorum da iki buçuk yıl geçmiş aradan.. Sen mi daha çok büyüdün bu sürede yoksa ben mi, hala karar veremiyorum.. Derinliklerimde biryerlerde kaybolmuş nice güzellikleri sen tek tek çıkardıkça ortaya.. Bana "samimi" olmanın, "masum" olmanın, teklifsiz, detaysız, net olmanın, gerçekten sevmenin tanımını yaptırırken bir kez daha.. Kolayca affedip tatlı bir gülücükle değiştirirken boncuk boncuk gözyaşlarını.. Varlığımı, varlığının en büyük gereksinimi hissederek yasladıkça kucağıma başını.. Ve bana "Şeni çok şeviyoyum annecim, şen benim düdel annemşin, melek annemşin.." dedikçe ben daha bir anlamlı oluyorum.. Gerçekten "anne" oluyorum..

Günümü, gecemi.. Yeri geldiğinde hüznümü, neşemi.. Odama dolan ışığı, soframdaki kaşığı.. Ne varsa bana dair hayatta, içtenlikle hepsini benimle paylaşan küçük arkadaşım.. Ömrümü aydınlatan güzel gözlerin herkese aydınlık olsun.. Bana kır çiçekleri toplayan o minik ellerin hep hayırlar dersin.. O bal dudaklarından ne seni incitecek bir kelime dökülsün ne de başkalarını.. Ve şimdilik en büyük yeri bana ayırdığın o güzel yüreğin, Esas Sahibini bulsun, hep O'na meftun olsun..

Senin için en büyük dileğim Rabbimden, senin de en az senin kadar güzel yavruların olsun..

Beni sana anne olmakla şereflendiren Rabbime binler hamd ile..
Seni seviyorum minik meleğim..