29 Şubat 2008 Cuma

"Kuaybe, hatırlar mısın, hani geçen haftalarda bir kere hastalanmıştı Yusufcuk.. Sonra hastaneye gitmiştiniz.. İdrar tahlili istemişti doktor.. Ve sonra öğlene kadar zorlu bir bekleme süreci başlamıştı.. Yusufcuk direnmişti saatlerce, yapmamıştı çişini.. Ve sen beklemekten, daha doğrusu oradan oraya koşan Yusufcuğu zaptetmekten, yere düşüp sonra da yerleri sıvazladığı ellerini ağzına sokmasın diye çırpınmaktan yorulmuştun.. Söylenmiştin de söylenmiştin..

Sen misin söylenen?

Al bakalım sana daha da beteri.. Yusufcuğun gaita ( yani bizim anladığımız dilde kaka :P ) tahlili için bekle bakalım şimdi... Bu çiş gibi de değil üstelik.. Belli periyotlarla birikmiyor.. Günde bir kere ancak.. Hadi ikincisi şans olsun.. Hani ishaldi senin oğlun? Hani sabah iki kere doldurmuştu bezini? Vaz mı geçti yoksa ishal olmaktan hastaneye gelince? "


Yukarıdaki kısımlar, bugün hastanede kimliğini tespit edemediğim bir iç ses tarafından kulağıma fısıldananlar.. Sizinle paylaşmak zorunda kaldığım için üzgünüm :P Mideniz bulandıysa daha da üzgünüm ama annelik işte.. Bazen bez değiştirmekten daha da ötesi gerekebiliyor.. Ama yine de şükrettim çünkü o gaitaların ( küçük şeffaf kavanozlara doldurulmuş çeşit çeşit örnekler! ) mikroskobik incelemesini yapmak zorunda olan ben olabilirdim.. Benim payıma sadece beklemek düştü bugün..

Sabah, daha doğrusu öğlen babamız hastaneye bıraktı bizi Yusufcukla.. Çünkü iki gündür gaitamız ( böyle yazınca daha masum oluyor sanki :P ) bir acaipti ve enfeksiyon şüphesi vardı. Doktorumuz test istedi.. Ayrıca kırmızı beneklerimize de bakacaktı.. - Ki baktı, kızamıkcığa benziyor, dedi!-

Gitmeden önce iyice karnını doyurdum Yusufcuğun.. Biri yolda biri de hastaneye gider gitmez olmak üzere iki kere emzirdim ama maalesef hiç de beklediğim gibi olmadı gelişmeler.. İki gündür ishal olan çocuk saatlerce bekletti bizi! İçimden "Kesin yapmayacak.." diyorum ama bırakıp gitmeye de vicdanım el vermiyor.. Neyse saat dörde -yani doktorun mesaisi bitene kadar- bekledim ama tahmin ettiğim gibi "gaita" örneği veremedik..

Bu sırada öğlen uykusu uyumayan Yusufcuk iyice huysuzlanmaya ve uykusu başına vurmaya başladı.. Emzirme odasına gidip ters bağladığım bezi çıkarttım - gaita testi için bezi ters bağlattılar bize, emici tarafı dışa gelsin, naylon kısmı içte kalsın ve örnek kolay alınsın diye.. Evden numune götürecek olanlara faydalı olur belki bu bilgi, biz pazartesi günü öyle yapacağız da :)) - yeni bez bağlayıp uyuttum Yusufcuğu.. Bir yandan da eve nasıl gideceğimi düşünüyorum.. Çünkü babamız bizi almaya gelecek durumda değildi ve iki minibüse binmem lazımdı eve gitmek için.. Yusufcuğu oradaki yatağa yatırıp montumu giydim, çantayı kapattım derken ağlmaya başladı.. Tekrar emzirdim.. Uyuyunca ayağa kalktım, tekrar ağladı.. Kucağımda salladım, salladım, salladım.. Baktım uyumuyor, bebiyi kucakladığım gibi dışarı attım kendimi.. O odada biraz daha kalsaydım hiç iyi şeyler olmayacaktı :P

Elhamdülillah her iki minibüsü de hiç beklemedik, hemen geldik bizim sokağın başına.. Bu arada Yusufcuk önünden geçtiğimiz büfede satılan simitleri gösterip "mammaa" deyince simit aldım oğluşuma.. Tatlı tatlı yemeye başladı ve anlam veremediğim bir sakinlik çöktü üstüne :)) Herhalde sabah bizimle kalkıp bir daha uyuyamamasından olacak.. Ben de baktım ki Yusufcuk çok sakin, karşıdaki bayan kuaföre daldım hemen.. "....... Kesim-Saç Tasarım-İmaj" yazılı tabela cezbetti beni sanırım :P Hani dedim, şöyle yeni bir imaj yaptırayım kendime.. Mesela "selocan"ların şapkası gibi bir model.. Ama o uzantıların ucunda pembe çiçekler olacak :P İkisini kurdelayla birbirine bağlayacağım ve ortaya da bir kelebek tutturacağım, hani şu ördüklerimden.. ( Tamam Kuaybe tamam.. Herkes birkaç gündür uykusuz olduğunu, beyninin birkısmının sıvı kıvama geldiğini biliyor zaten.. Belirtiler sana kalsın.. )

Neyse, Yusufcuğun saçlarını kesip kesemeyeceklerini sordum, "Tabii ki keseriz.." dediler.. Kucakladım oğluşumu, eline de yeni bir simit parçası verdim ve sonra çok keyifli anlar yaşadık.. İlk traşımız - daha doğrusu ilk profesyonel traşımız, benim mantar modelleri saymıyorum- çok sakin ve güzel geçti şükürler olsun.. Saçları kesildikçe gözümde daha bir büyüdü, daha bir çocuk oldu benim oğlum.. Siz bakmayın benim ona bebi dediğime :))

.......................


Bu arada, şu saat oldu, Yusufta hala bir gaita örneği yok :P

İyi ki "Yapana kadar bekleyeceğim hastanede.." diye azmetmemişim.. Uyudu kerata.. Sabah uyanınca yapsın, bakalım ben değiştiriyor muyum o bezi..

Öyle gezecek bütün gün, ceza :P

28 Şubat 2008 Perşembe

Yusufcuğumun ateşi düştü çok şükür..
Ama artık biraz süslü bir bebeğiz :P


Vücudunda küçük kırmızı kırmızı pütürler çıkmaya başladı.. Doktorumuz imdada yetişti hemen.. Sanırım sebebi altıncı hastalıkmış.. İki gün daha bekleyip tekrar doktora gideceğiz.. Merak etmenizi istemedim, edenlere de teşekkür ederim :))

27 Şubat 2008 Çarşamba

Üzgünüm günlük ama Yusufcuk çok hasta yine..



Dün tam bir macera-kabus karışımı yaşadım.. Aslında iki gündür ateşliydi küçücüğüm ama ateşi çok yüksek olmadığı ve diştendir diye düşündüğüm için - malum azılar geliyor - üstüne düşmedim.. Başka hiçbir belirti yoktu çünkü.. Ama dün öğlen babamız misafiriyle birlikte birşeyler yemeye gelip gittikten sonra Yusufcuk acaipleşmeye başladı.. Halsiz halsiz kendini oradan oraya atmaya başladı. Uykusu geldi diye emzirdim, ateş düşürücü verip uyuttum. 37 civarındaydı ateşi.. Bir saate kalmadan uyandı .. Kucağıma bir aldım ki cayır cayır yanıyor.. Ateş 39'a yükselmiş.. Hemen soydum, soğuk kompres yapmaya başladım.. İki kere ard arda kendinden geçer gibi oldu miniğim.. İşte o an ömrümden ömür gitti sanki.. Havale geçirecek diye mahvoldum korkudan..

Bir yandan onu ayık tutmaya ve soğutmaya çalışıyorum, diğer yandan da doktorla konuşuyorum, Ozan'a ulaşmaya çalışıyorum.. Derse girerken kapatmış telefonunu.. O panikle birkaç kişyi daha aradım ama kiminde araba yoktu, kiminin misafiri vardı.. Yusufcuk ağlıyor, ben soğuk havlularla onu siliyorum.. Dereceyi sabit tutabildiğim sürelerde ateşini ölçmeye devam ediyorum.. Neyse.. Ozan'a hala ulaşamayınca aklıma bir anda İrem geldi.. Hemen aradım ve canım arkadaşım sağolsun Hızır gibi yetişti.. Hemen Kızılay'a, doktorumuza götürdük miniğimizi.. Evden çıkmadan 37.5'a düşmüştü neyse ki ateşi ama çok durgun ve keyifsizdi arabada bile.. Arada İrem teyzesinin hatrı için oynar gibi yaptı çalan müziğe ama göğsüme yaslanıp halsiz halsiz yatışını hiç unutamam sanırım..



Zorlu bir muayenin ardından suçlu ortaya çıktı.. Viral bir boğaz enfeksiyonu.. "Boğazı şiş ve ödemli.." dedi Neşe hanım.. Kendinden geçişini falan anlattım, "Bu kadar yaklaştıysa her an havale geçirebilir, ateşini mutlaka kontrol altında tutmaya çalışmalısınız.." dedi. Solunumu henüz hırıltılı olmadığı yani enfeksiyon alt solunum yollarına inmediği için antibiyotik vermedi ama onu da sık sık kontrol etmemi istedi.. Hırıltı, sık nefes alıp verme ve solunum güçlüğü olursa hemen götüreceğiz yine.. Şimdilik sadece Peditus ve Calpol-İbufen ikilisiyle idare ediyoruz..



En kötüsü de Yusufcuğun kilo vermiş olması tabii.. Geçen ayki tartısından bile 300 gram eksik! Ateş günde yarım kilo kaybına bile neden olabiliyormuş.. Neşe hanım üzülmeyin dese de ben çok üzüldüm :(


Tam iş çıkış saati gittiğimiz için Kızılay çok kalabalıktı ve İrem arabayı parkedecek biryer bulana kadar çok uğraşmış.. Bizi doktorun kapısında indirip devam etmişti o.. Mecbur kaldığı için de çok ters biryere parketmiş.. Muayene sırasında gelip bir de bunu söyleyince benim kaygım ikiye katlandı tabii.. "Ya arabayı çekerlerse, ne yaparız.." diye.. Bu arada hala Ozan'a ulaşmaya çalışıyorum ama gıcık bir ses telesekrete not bırakmamı söylüyor bana.. Doktorun yanından çıkıp da arabaya binene kadar gitmedi içimin sıkıntısı.. Neyse ki arabayı çekmemişler.. İremcim eve kadar bıraktı bizi.. Canım, bir de buradan teşekkür edeyim.. Allah bin kere razı olsun.. Sen olmasaydın tek başıma ve Yusufcuğun o haliyle ne yapardım akşam vakti hayal bile edemiyorum.. Hakkını nasıl öderim bilmiyorum.. Çok teşekkürler..



Dün gece, kankam dijital ateş ölçer, şuruplarımız ve ben iyi iş çıkardık :)) Sabaha doğru Yusufcuğun ateşi tamamen düştü ve derin bir uykuya daldı.. Hatta bir ara üstünü bile örttüm üşümesin diye ama sabah yine 38.5'la karşılaşınca soğuk bir duş aldı Yusufcuk.. Bu arada, doktorun tavsiyesini de yazayım buraya, ihtiyacı olanlar kullansın bu bilgiyi.. Neşe hanım bana ateş 38'i geçtiğinde bebeği soğuk suyun altına tutup çıkarmamız gerektiğini - uzun süre değil, saçları ve vücudu ıslanacak kadar- ve sonra kurulamamamızı tavsiye etti. Kurulayınca etkisi olmuyormuş ama kurulamaszak, su buharlaşırken hızla ateşi düşürüyormuş.. "Biz böyle yaparız ateşli bebeklere.." dedi..



Her üç saatte bir verdiğim ateş düşürücü işe yaradı maşallah.. Bugünü daha rahat geçirdik.. Şimdi annesinin örüp bir kavanoza doldurduğu "dideh" lerle oynuyor Yusufcuk :)) Emek emek ördüğüm o çiçekler mahvoldu ama iyi oyaladı miniğimi.. Salonda heryer çiçek, bahar geldi sanki :P Şimdi arkamda, kesme tahtasına koyduğu mavi bir çiçeği plastik bıçağıyla kesmeye çalışıyor :))




..........................


Bu arada, dün yusufcuk ateşlenmeye başlayınca onu soyup bıraktım oynasın diye..
Ateşi yükselmeye başladıkça pencerenin önünde kendi kendine söylenmeye ve sonra da birilerini azarlamaya başladı!!
Dedim herhalde bu da Karakuzu gibi birilerini görüyor ateşten..
Ama Gaffur olmadığı kesin, o olsa gülerdi :P







İkindide başlayan ishal olmasa "Yarına iyi olur.." diyordum ama Allah kerim.. İnşaallah göğsüne inmeden atlatırız.. Bize dua edersiniz di mi?



25 Şubat 2008 Pazartesi

Canım Özlemcim, gecikme için özür dileyerek hemen yazmaya başlıyorum sobeyi..


Nefesimi kesecek anlar..

- Ben de tüm anneler gibi, meleğimle ilgili olayları sıralayacağım sanırım ilk olarak.. Daha birkaç ay öncesine kadar "anne" dediğini duyduğum an nefesim kesilir diyordum.. Gerçekten de öyle.. Şimdi Yusufcuk her "Anniğğ" deyişinde içimde küçük kelebekler kanat çırpıyor sanki .. Onun "anni"si olduğum için defalarca şükrediyorum..

Ve eminim bebeğimin okula gittiği ilk gün, her bir kademede onu mezun olurken gördüğümde, "Artık istediğim gibi bir işim var.." dediğinde, "Biliyor musun anne, sanırım ben de gönlümü bir güzele kaptırdım.." dediğinde.. O "Evet" derken hayatını paylaşacağı kadına ve sonra yavrusunu ilk aldığında kucağına.. Ve ömrüm olursa eğer, ben de görebilirsem meleğimin meleğini.. İşte o anlarda eminim oğlum gibi benim de nefesim kesilecek ve alnımı secdeden kaldırmadan şükretmek isteyeceğim Rabbime..


- Tüm haccedenler gibi, eğer nasip olursa ve uzaktan bile olsa tüm heybetiyle görebilirsem Kabe-yi Muazzama'yı nefesim kesilir eminim.. Ve hatta tüm nefeslerim orada tükensin isterim..


- Ve eğer birgün.. Hep hayalini kurduğum yerde olursam.. Bir üniversite kürsüsünde.. Ve "Çocuk Edebiyatı" olursa vereceğim ders.. Yine nefesim kesilir ilk cümlemden önce, eminim..


- Ve yine eğer birgün.. Bir yayınevi Yusufcuğa hamileyken tuttuğum günlüğü basmak istese.. Ve hayal ettiğim gibi "Meleğimi Beklerken" ya da "Meleğimin Güncesi" koysam adını.. Oğluma ithaf etsem o kitabı daha ilk sayfada.. Yine nefesim kesilirdi..


- Ve son olarak.. Saçları ağarmış pamuk bir nine olduğumda ( hani çok şirinim ya :P ) sessiz sakin evimizde en az benim kadar ağarmış ve kırışmış kocacığımla otururken bana "İyi ki.." dese, "İyi ki evlenmişiz.. Seninle paylaşmışım bu hayatı.." Nefesim yine kesilir ve yaşıma başıma bakmaz çocuklar gibi sevinir, öperdim onu..



Aslında yapabileceğim halde şimdiye kadar ertelediğim şeyler..

O kadar çok ki..

- Acilen ama acilen İngilizce kitap okumaya ve tekrar İngilizce yayınlar seyretmeye başlamam lazım.. Yoksa nankör yabancı dilim beni tamamen yüzüstü bırakabilir.. Zaten konuşamıyorum - neden bilmiyorum, üniversitede bile sırf konuşmamak için sunum ödevlerini iptal eder başka şey seçerdim- bari okuma-yazma kısmı iyi derecede kalsın..


- Saçlarıma bakım yapmam lazım.. Dökülme azalsa da hala eskisi gibi sağlıklı değiller sanırım.. Acaba emzirme bitene kadar bu böyle mi devam edecek ?

- Karmakarışık hale gelen büfemin içini düzenlemem lazım.. Sonra yaparım mantığıyla içine tıktığım şeyler birbirini taşıyamaz oldu :))

- Bilgisayardaki tüm fotoğraflar ve videolar da CD'ye kaydedilecek bu arada.. Yusufcuğun silinen doom günü görüntüleri ders olmamış bana anlaşılan.. Çok ayıp kendime :P

- Zihnimde tamamladığım küçük bir hikaye var ama yazıya geçirmedim henüz.. Adı "Zıp Zıp Elma".. Unutmadan yazsam iyi olacak.. Tabii hamileyken başladığım, okul öncesiyle ilgili etkinlik kitabım da yarım kalmış vaziyette beni bekliyor.. Bir ara da onunla ilgilenmem lazım..

- Eve yığdığım onca yünle aklıma gelen tüm fükürleri uygulamak.. Bahar dalım, çiçekli kolyem, kırmızı kemer, kapı süsü, bir çanta ve uzun bir tunik.. Beni bekliyorlar sabırla yapılmak için.. Bunları da unutmamak için yazdım, bana belli olmaz unuturum da bu gidişle :((

- Yusufcuğun saçlarını kesmesi için iyi ve sabırlı bir kuaför bulmam lazım.. Planım onu kucağımda tutup sakinleştirerek iş kolaylaştırmak ama hala yeterince büyüyüp büyümediğinden emin değilim.. Artık benim kesimlerim çok şekilsiz durmaya başladı.. Meşe palamudu gibi görünüyor yavrum :P

Şimdi düşündüm de ben bunları yapmak için ne bekliyorum?



Bir daha dünyaya gelseydim
..

Kendimi uzun süredir böyle düşünmekten men ediyorum ben.. Çünkü bence "keşke.." demekten farkı yok.. Bir daha doğsam ne yapardım diye düşünmek yerine içinde olduğum şartlara rağmen neleri değiştirebileceğimi, neleri "düzeltebileceğimi" ve hangi imkanları kaçırmadan değerlendirebileceğimi düşünmek istiyorum.. Artık eskisi gibi değilim, çok garip.. Büyüyor muyum ne?



Hımm, acaba Minik Talha'nın annesi, Pastacı Rapunsel ve Sümüklü teyzemiz de katılmak isterler mi bu oyuna?

.........................



Yusufcuk son hız diş çıkarma çalışmalarına devam ediyor :)) İki gece önce tahmin ettiğim gibi alttaki ilk azımız da patladı.. Yatılı misafirmiz de vardı ama Allahtan onların yattığı oda evin en ucundaki oda ve ses gitmemiştir diye tahmin ediyorum.. Çok ağladı çünkü Yusufcuk.. ( Ben de öyle yazmışım ki evin bir ucundan bir ucu elli metre sanki :P )

Ertesi sabah da sürdü huysuzluğu.. Ben ikindide gelecek misafirlerim için hazırlık yapmaya çalşırken o da bacaklarıma yapışmış mızmızlanıyordu.. O ikramlarda ne emek ne gözyaşı var bilseniz :P Zaten o gün beni sabote eden sadece Yusufcuk değildi.. Sabahtan öğlene kadar dört kere elektrik kesildi.. ( Hatırlatırım başkentte yaşıyoruz! ) İlk arada keki pişirdim, ikinci arada da evi süpürdüm.. Ben böreği pişirdikten sonra tekrar kesildi.. Bu arada Yusufcuk da eline verdiğim yeni pişmiş kekin bir kısmını yemiş, diğerini elleriyle bir güzel mutfak halısına yedirmiş.. Arkamı bir döndüm, küçücük kakaolu kek kırıntılarını daha da dibe insin diye vargücüyle bastırıyor!! Elektirğin tekrar gelmesi için Allah'a nasıl yalvardım anlatamam.. Gelmeseydi mutfağın kapısını kilitli tutacak, içeri kimseyi almayacaktım :P Neyse ki elektrik tekrar geldi ve son hız mutfağı tekrar süpürdüm, bazı yerleri de sildim.. Kek çok yumuşaktı çünkü, yapışmış! Mantar dolmasını haırlayıp kısırı da yaptıktan sonra Yusufcuk nihayet uyumaya karar verdi ve o uyuyunca ben de sızmışım. Arkadaşların telefonuna uyandım.. Bir baktım ev buz gibi.. Elektrik yine yok ve kombi çalışmadığı için ev soğumuş.. O gün ikindiye kadar da elektriksiz oturduk maalesef.. Ama yine de şükrediyorum, an azından fırında pişirmem gerekenleri hallettim sabahtan..

Gelenler liseden arkadaşlarımdı, daha doğrusu kardeşlerimdi.. Ben lisedeyken onlar ortaokul dönemindeydi ama çok güzel bir ortam vardı bizim okulda.. Hepimiz arkadaş gibiydik, çok severdik birbirimizi.. Herkes için geçerli olmasa da yaş farkı gözetmeyen güzel dostluklarla mezun olduk.. Ve aradan sekiz sene geçmesine rağmen, arada hiç görüşmememize rağmen, o zamanki çıtır afacanlar şimdi büyümüş, üniversiteyi bitirmek üzere olan zarif hanımlara dönüşmüş olmasına rağmen o sıcaklığın hiç kaybolmadığını farkettim.. Sevindim..

Bu arada.. Onlarla buluşmamızı, seneler sonra birbirimizden haberdar olmamızı sağlayan Facebook'a teşekkürü borç bilirim :))

Tabii bana, "Zerre kadar değişmemişsin Kuaybe abla, hala aynısın.." diyen üç güzel misafirime de.. Hadi inandım, yeter ki gönlünüz olsun :))

Yusufcuk ablalarına onlar da Yusufcuğuma bayıldılar tabii.. Yine tüm şirinliklerini sergiledi misafirlerimize.. Ve onları uğurlarken "Öpücük at ablalara.." dediğimde sadece onunla en çok oynayan ve onu en çok güldürene öpücük atarak beni bir kez daha şaşırttı afacanım.. Seçmeyi de bilirmiş :))



.........................

Yusufcuktan kısa kısa..

Bu aralar ilgi çekme olayına takmış durumda Yusufcuk.. Geçen gün süpürgenin kapağını açmaca-kapatmaca oynarken elini sıkıştırdı arada.. Gidip öptüm, çıkarttım hemen.. Az sonra baktım yine ağlıyor, yine aynı manzara.. Yine öptüm.. Ben odadan çıkmadan hemen kapağı açıp elini yine içine soktu.. O zaman anladım ki ilki hariç diğerleri numara.. Eli sıkışınca yanına gittiğimi farkettiği için onu kullanıyor..


Bir de saçlarını yolma huyu çıktı ortaya.. Kestirmek istememin bir sebebi de bu aslında.. Bazen sallayıp oynuyor saçlarıyla bazen de vargücüyle çekiştiriyor.. Canı acımıyor mu çok merak ediyorum..

Seslere çok duyarlı hale geldi Yusufcuk.. Dışarıdan araba sesi gelse hemen pencereyi gösteriyor, telefon çaldığında gelip bana haber veriyor eliyle göstere göstere.. Ufak tıkırtılara kulak kabartıyor, birisi merdivenden çıkarken konuşsa onu bile farkediyor.. Özellikle uykuya dalma aşamasında bu çok çekilmez oluyor.. Dün gece ben onu uyutmaya çalışıyorum, babası diğer odanın kapısını açtı diye kalkıp onu anlatıyor bana..


Ve.. En tehlikeli gelişme de yeni keşfi sanırım.. Yusufcuk kalorifer peteğine tırmanmayı öğrendi! Diğer odalardakine henüz çıkamaz ama salondaki petek pencerenin altında duvar boyunca uzandığından çok alçak, 60-70 cm kadardır herhalde yüksekliği.. Önceden kaydığı için çıkamıyordu ama misafirimizin geleceği akşam Yusufcuğu salonda arayıp da bulamayınca ve o sırada perde de hafif hafif kıpırdayınca farkettim ki orada.. Korkarsa panikleyip düşebilir diye sessizce yaklaşıp kucakladım ama çok korktum.. Minicik ayaklarıyla kalorifere basmış dışarıyı seyrediyor.. Pencerelerin açma kolları yukarıda ama ne olur ne olmaz.. Oraya da acil bir çözüm şart.. Babasına da anlattım, gözümüzün önünden ayırmıyoruz artık Yusufcuğu..



........................

Kızlar geldiği gün eskileri yadetmek için fotoğraflarımı çıkardım karmakarışık başka bir dolabımdan :P Uzun süredir bakmamıştım lise fotoğraflarıma, iyi oldu.. Onlar gidince de kaldırmadım hatta.. Şimdiye kadar biriktirdiğim diğer fotoğrafları da serdim masanın üstüne, tek tek baktım hepsine.. Sonra biryerlere birşeyler not alırken buldum kendimi.. Üzgünüm ama bir de "fotoğraflardan süzülenler" yazısı okumak zorunda kalacaksınız sanırım önümüzdeki günlerde..


22 Şubat 2008 Cuma

Anket sonuçlarına göre C ve D şıkkı başa baş gidiyor..

Bu tahmin ettiğim birşeydi ama "Bomba ihbarı yaptı" şıkkını seçen üç kişiden kimliklerini açıklamalarını talep ediyorum :P

.....................


Babaannemiz ve amcamız evlerine döndüler.. Üç gündür yanlızlığa alışmaya çalışıyoruz Yusufcukla.. Kayınvalideme çok yalvardım "Yusufcuğun tüm dişleri çıkana kadar kal.." diye ama kabul etmedi :P

Diş demişken.. Alttaki ilk azımız da patlamak üzere.. Uca kadar gelip kabardı minik yaramaz.. Bu gece de ona harcarız herhalde mesaiyi!! Yani durdu durdu, bir aya neredeyse beş diş sığdırdı minik afacan.. İşin kötüsü bu akşam iki yatılı misafirim var, yarın öğlen de liseden arkadaşlarım gelecek Yusufcuğu görmeye.. Neyse iyi olur belki de, dikkati dağılan Yusufcuk acısını unutur biraz.. İkram işini de hazırlardan hallederiz artık :P


....................


Yanlız geçirdiğimiz iki gün boyunca yaramazlık yaptıkça Yusufcuğu tekrar azarlamaya başladığımı, hızına yine yetişemediğimi farkettim.. Demek ki bebek büyütürken yardım almak, zannettiğimden çok çok daha önemli.. İnsan yükünü paylaşınca tahammül seviyesi de artıyor.. En uca gelmiyor sabır göstergeleri.. Biraz durup bir istanbul kaçamağı mı yapsak ne?

....................


Yusufcuk "hayret etmeyi" öğrendi çok tatlı bir şekilde.. Şaşırdığı birşey olunca elini aynen benim gibi ağzına kapatıp "Hiğğğ" diyor :)) Bu hareketi bazen yaramazlıklarından sonra da yapıyor tabii.. Bugün ben birşeyle uğraşırken, yazdığım testleri ve kaynak kitaplarımı indirmiş kütüphaneden, darmadağan etmiş.. İçeri girdiğimde bana fırsat bırakmadan o verdi şaşırma efektimizi, "hiiiğğğğ" diye :))

.....................


"Vütti"miz "uti" oldu artık.. Babasının elini çeke çeke ütünün durduğu dolabın önüne götürüyor ve "uti" diye bağırıyor küçük efendi. Sonra da türlü şirinliklerle elde ettiği ütüyü salona getirip önce fişe takıyor -bizim gözetimimizde, zaten sadece fişe takmak yetmiyor ütünün çalışması için, düğmeyi çevirmek gerekiyor- sonra da itinayla halılarımızı ütülüyor.. Neden seviyor ütüyü bu kadar, gerçekten bilmiyorum..

Son hızla etrafı temizlemeye de devam ediyor bu arada.. Kire hiç tahammülü yok -kendi meydana getirdikleri hariç tabii :P- Ben ona yemek yedirirken yere birşey düşse -ekmek veya bir küçük makarna mesela- hemen onu işaret ediyor al diyerek ve ben onu almadan ağzına lokma koymuyor.. Eline birşey dökülürse sildiriyor, yerde birşey bulduğunda bana getirip gösteriyor hemen.. Topan topan kağıt havlu tüketiyoruz bugünlerde.. Koparıp koparıp orayı burayı siliyor :)) Acaba diyorum, herşeyi silen Maka Paka'dan mı öğrendi bunu, oraya buraya sürdüklerini silmeye çalışan ve sürekli o halde gezen benden mi?

......................


Babaanesi buradayken çarşafla sallanarak uyumaya çok alışmıştı Yusufcuk.. Uykusu geldiğinde hangi odada olursa olsun onu salladığımız çarşafı bulup getiriyor ve bir elini havada sallayarak "Nenniiğğğ" diyordu :)) Sallayacakmışız yani paşayı.. En korktuğum şeylerden birisi, babaannesi gidince de sallanmak istemesi ve gündüz uykularını benim için bir kabusa çevirmesiydi.. Ama iki gündür durum iyi maşaallah.. Uykusu gelince beni elimden tutup yatakodamıza götürüyor ve yanıma yatıp emmek istiyor.. Emerek de uyuyor çok şükür.. Sanırım evde yanlız olduğumun ve yanlız başıma onu sallayamayacağımın farkında meleğim.. Umarım böyle devam eder..

..........................


Özlemcim, misafirlerim gelmek üzere..
Sobe bir sonraki yazıda inşaallah tamam mı?

19 Şubat 2008 Salı

PollPub.com VoteSizce Yusufcuk henüz düşmenin acısı geçmeden aynı gün içinde iki diş daha patlatınca - evet yanlış okumadınız, biri azı olmak üzere iki diş- annesi ne yaptı?
Bomba ihbarı yaptı :P
Bir anne kanguruya yakışacak biçimde davrandı ve bebesini kucağından hiç indirmedi..
Tel lel li terelelli tel lel liiii tereleeeeellll..
Hepsi :)



View Results

Poll powered by PollPub.com Free Polls

16 Şubat 2008 Cumartesi

Hazır Yusuf uyumuşken bugünün de kaydını tutalım sevgili günlük..

Dün gece Yusufcuğun düşmesinden sonra başlayan el titremesi hala tam olarak geçmedi aslında ama biraz sakinleştim galiba.. Olayı uzun uzun anlatmayayım şimdi sana.. Sadece Yusufcuğun bizim yatakta zıplarken geri geri düştüğünü, önce ağzını bazanın kenarına çarptığını ve o hızla tekrar geriye sekerek kalorifere çarpışını geçelim kayda.. Sonra benim çığlıklarımı.. Ne olduğunu anlayabilmek için lavaboda yüzünü yıkarken akan ağız dolusu kanları.. Tir tir titrememi.. Asla ağzını açmayan Yusufcuğun sakinleşmemesini.. Sabaha kadar ne olduğunu öğrenmek için sabırsızlıkla bekleyişimi.. Gündüz de her bakmaya çalıştığımızda ağzını sıkı sıkı kapatışını.. Vee az önce yaptığım hasar tespit çalışmasının ardından gördüklerimi.. Sadece bunları geçelim kayda.. Alt dişlerden biri üstte çıkmayan dişin olduğu yere vurmuş, ezmiş ve kan oturmuş oraya.. Diğer alt dişin ucu kırık.. Birazcık ama, çok değil.. Dilinin altı kesilmiş ve çenesinin altı da kan oturmuş vaziyette.. Yani anlayacağın, hasta Yusufcuk bir de kazazede oldu dün :((

Bu aralar sadaka vermeyi biraz ihmal ettiğimin farkına vardım..

Hastalığı da hala geçmiş değil.. Sadece emerek yaşamaya, tıkalı burnunu ve boğazını sinir ola ola açmaya ve bu sabahtan beri koca dedeler gibi öksürmeye devam ediyor.. Göğsüne iniyor galiba.. Pazartesi doktoruna götüreceğim bir değişiklik olmazsa.. Ihlamur kaynattım demin, içmeden uyudu küçük inatçı.. Ben içtim sütümden geçsin diye :P


...........................


Aaa, günlük ben dün amcamızın askerden geldiğini yazmayı unutmuşum sana.. Cık cık, ne ayıp..

Yusufcuk çok mutlu.. Elinden çeke çeke götürüp istediği şeyleri buyurabileceği, kendisini kucağa aldırıp aynaya bakabileceği, şımardığı zaman poposunu arkaya ittirip eğilerek başını iki yana sallayıp şirinlik yapabileceği birisi daha var artık evde.. Gerçi "Bir haftaya kalmadan gideriz.." diyor babaannemiz ama ben rahata çok alıştım galiba.. Bırakmam :P


Amcası kendi havacı şapkasını hediye etti bu arada beybişe.. Küçük asker oldu benim oğlum..

................................


























Bu arada, sefkililer gününde Ozan'ın yaptığı jesti karşılıksız bırakmadığımı bilesiniz :P


Ben de kalp köfte yaptım kendilerine.. Ne de olsa bir erkeğin kalbine giden yol midesinden geçermiş.. - Ozan için bu, yüzde yüzün üzerinde geçerli -


İlla kırmızı olması gerekmiyordu di mi sevgililer günü kalplerinin :P


............................



























Bunlar da sevgili Ayşe'nin bugün gelen tatlı hediyeleri..

Ne kadar mutlu olduğumu anlatamam Ayşecim, çok teşekkürler.. Yani moral oldu dün geceki düşmenin üstüne.. Sabah paket gelince biraz normale döndüm..


Sadece Yusufcuğu değil beni de düşünmüş canım arkadaşım.. Çok istiyordum Siyah Süt'ü okumayı.. Ayrıca kitabın iç kapağına yazdıkların için de çok teşekkür ederim..


Lütfen artık yaz, olmaz mı..


..........................


Yusufcuk akşam babası gelince olan biteni "biiir bir" anlatmayı biliyor elini bir aşağı bir yukarı sallaya sallaya :))


Bu aralar da Pınar Beyaz'ın "beyn"li reklamına takmış durumda.. Okan Bayülgen "Ben buldum, ben buldumm" diye bağırdıkça Yusuf coşuyor :))


Bu akşam gittiğimiz arkadaş toplantısında evsahibinin kendisinden yaklaşık bir yaş büyük oğlunu sürekli sıkıştırdı Yusufcuk.. Bir bağırış geliyor, Yusuf balonu almış vermiyor, bir bağırış geliyor, Yusuf çocuğun bisikletine binmiş inmiyor.. Bir bağırış geliyor, Yusuf çocuğun yüzünü çizmiş! Babaannesi haklı galiba, "bitirim" oldu bizim bacaksız.. Şimdiden racon kesiyor :P Boyuna posuna bakan, görmeden inanmaz yaptıklarına..


Şimdilik bu kadar sevgili günlük..
Kusura bakma, çok uykum geldi gerçekten..
Bilirsin, sana yazmayı severim yoksa :P

14 Şubat 2008 Perşembe


Kötü haber..
Yusufcuk hasta..


Ben MK bebişi okuyup hasta diye üzülürken benim minişim de hasta bebişler kervanına katıldı..

Az önce yaklaşık 40 dakikalık bir çarşaf sefasının ardından -babaannesinin deyimiyle- nihayet "Alice Harikalar Diyarı"na kaydı Yusufcuk.. Dün geceyi bölük pörçük, mız mız ve ateşli geçirdik.. Saat dört civarı uyandığımda resmen sıcak su torbasına sarılıp uyumuş gibiydim.. Cayır cayır yanıyordu miniş.. Uyandırıp ateş düşürücü içirmeye çalıştım ama nafile.. Yarı baygın gözleriyle kendini yataktan atmaya kalktı küçük kaloriferim.. Babaannesi geldi sesimize ve burnunu sıka sıka ağzını açtırıp bir ölçek içirebildik çok şükür.. Sonra sabaha kadar süren bir uyu-uyan-burnum tıkalı diye ağla-em-ağla-uyuyakal-tekrar nefes alama ve uyan-ağla.. döngüsü başladı..
Burnu-genzi tamemen tıkalı ve balgam söküyor öğüre öğüre :((

Ya daha önceden üşüttü ya da salı günü..

Salı gününü tamamen hastanede geçirdik.. Ondan önceki gün sadece bir kere çiş yaptı ve gece de hiç çiş yapmadı Yusufcuk.. Yatmadan önce de ağlaya ağlaya ve bezini göstere göstere çiş yaptığı için idrar yolu enfeksiyonundan şüphelendik.. Hafif de ateşliydi.. Ateşin sebebini anlamak için tahlil istedi doktor ama idrar tahlili temiz çıktı, kültür sonucunu da henüz almadık.. Yarın çıkacak inşaallah.. Daha o gelmeden bu sefer de üst solunum yolu enfeksiyonu başladı işte :((


Zaten çiş yapamıyor diye gittiğimiz hastanede bir de idrar tahlili istenince ne oldu bilin bakalım..
Saatlerce Yuusfcuk çiş yapsın diye nöbet bekledik ..

İdrar torbasının yarım saatte bir değiştirilmesi gerekiyor bebiş çiş yapmazsa.. Yoksa idrar steril olmuyormuş.. Yenisini takmak ayrı işkence zaten.. Biz de bol bol su içirmeye çalıştık Yusufcuğa süreci hızlandırmak için :))

Baktık ki bir süre sonra biberonu görünce kaçmaya başladı, biz de lolipop tutuşturduk eline.. Yaladıkça içi yansın, su içsin diye :))

2.5 saat sonra nihayet çiş yaptı Yusufcuk.. Ama bu sefer de torbadan bile taşıp paçalarına akacak kadar!! Herhalde canı yanacak diye korkup tuttu,biriktirdi, sonra da dayanamadı yavrucak :P Oturduk bankın üstüne, baştan aşağı değiştirdik kıyafetlerini..


Sonra sıra sonuçları beklemeye geldi.. Yusufcuk hastane koridorlarında koşar, ben peşinden.. Orayı burayı eller, ben çıldırmanın eşiğinde.. Neyse doktorun odasına gittik tekrar sonuçları göstermeye.. "Tahlilde belirgin bir enfeksiyon bulgusu yok.." dedi. O sırada aklıma Yusufcuğun kolunda bir haftadır dikkatimizi çeken kızarıklık ve döküntü geldi, onu da gösterdim. Bizi cildiyeye sevketti. Ve günün sürprizini orada öğrendik.. Yusufcukta atopik egzama başlamış.. Alerjik kökenli dedi doktor.. Birçok yiyeceği, özellikle hazır ve kimyasal içerikli gıdaları, kokulu ve renklendiricili şampuan ve kremleri, yün kıyafet ve halıları vs. hayatımızdan çıkarmamız gerektiğini söyledi.. Tabii çok moralim bozuldu benim..


Şimdiye kadar çok mecbur kalmadıkça hiç hazır gıda vermedim, çikolata-şeker vs abur cuburdan hep uzak tuttum Yusufcuğu.. Ama babaannemiz geldiğinden beri maalesef "zararlı" madde tüketimi başladı ve oldukça da fazlalaştı işin doğrusu.. Ben yemesine izin vermeyince de "gaddar anne" oldum şakayla karışık.. Şimdi o kadar kızıyorum ki kendime.. Keşke duymak istemediğim şeyleri duymaya biraz daha tahammül etseydim de bebişimin cildinde o alerjik döküntüleri görmeseydim :((


İki gündür krem sürüyorum ve yağlıyorum Yusufcuğu.. Cildi de çok kuru dedi doktor.. Bana çekmiş maalesef.. Kışın her gece vıcık vıcık kreme bulanmadan yatmazsam sabah gerilmiş kağıt gibi kalkıyorum :P Böyle devam ederse, ellime varmadan kuru erik gibi olacağım galiba kırışıklardan :))


Neyse konuyu sulandırmayalım..

Hasılı Yusufcuk hasta ve böyle giderse yarın yine hastane yolu görünüyor bize..


.................

Bu arada, dün cicik bir hediye aldım eski sevgilimden..

Kırmızı eteğimin üstüne çok uydu kırmızı şalım..




Eski sevgilim kim mi?

Tabi ki Ozan.. Hi hiii :))

11 Şubat 2008 Pazartesi




Ah, ahhh...


Nedir bu Yusufcuğun annesinin elinden çektiği..



Uyanınca yeleğini bulamadım, kendi hırkamı giydirdim çocuğa :))


Zavallım da karizma olayının farkında değil daha.. Gayet rahat bir şekilde, pencerenin önüne serptiğimiz bulgurları yiyen güvercinleri seyrediyor..


Ama bir de şöyle düşünelim..

İleride baktığımda, "Hımm, demek ancak hırkam kadarmış boyu oğluşumun bir buçuk yaş civarı.." diyebileceğim bu fotoğrafa baktığımda :P




Üç dört gündür gezmekten yorulduk :P

İki kere alışverişe, bir arkadaş toplantısına ve dün de - bu havada ! - dağa yürüyüşe gittik.. Tabii sonuncusunun Ozan'ın zoruyla gerçekleştiğini hepiniz tahmin etmişsinizdir :P



Önce alışveriş merkezinden kareler..


Gittikleri ayakkabı mağazasında, annesinin ayakkabı seçmesine yardımcı olan meleği..


( Zannettiğiniz gibi bu kıpkırmızı şirin ayakkabıyı almadım..

Onun yerine iki sene sonra ilk defa, sivri burun, yüksek topuk çok şık siyah bir ayakkabı aldım çok uygun bir fiyata - sizi seviyorum seri sonları :P- Daha önce cesaret edemiyordum Yusufcuk kucağımdayken onlarla yürüyemem diye ama artık istesek de kucakta taşınmıyor zaten bebiş.. Ben de eski "şık" günlerime döneyim artık..)


Anneye yardım ettik, babaya da etmeden olmaz..

En azından ayakkabının içindeki kalıbı eğip bükerek kalite kontrol yapabiliriz :P



Bu da boy aynasında şirinlik yaparken kendini kaybeden Yusufcuk :))




Ozanla baktık ki Yusufcuk "zırvana"ya ulaştı yine, fazla enerisini atsın diye içinde top havuzu olan bir yere dondurma yemeye girdik.. Evet itiraf ediyorum, sadece top havuzu için gittik :P

Ama iyi ki gitmişiz.. Çok mutlu oldu bebişim..









Top havuzuna dalar dalmaz sakinleşti Yusufcuk..

Dakikalarca toplarla oynadı oynadı oynadıııııı.....






Bu sayede biz de rahat rahat dondurmalarımız lüplettik :))



Ertesi gün ise tüm gün boyunca Salih bebişlerdeydik.. Tayinleri çıktığı için arkadaşlarla toplanıp "güle güle" demeye gittik onlara.. Yusufcuk dişi iyice patladığı için rahattı o gün ama aralarında on ay olan üç bebiş ne kadar uslu durusa o kadar uslu durdu bebişlerimiz :P Salih bebişe bir kere uçak fırlattı bir kere de ısırmaya kalktı Yusufcuk.. Daha önce hep onu ısıran Ahmet Aydın abisini de üç kere "tırmaladı".. Elinden oyuncağı alınınca teyzelerine bıdı bıdı söylendi, televizyon dolabına tırmanmasına izin vermeyen babaannesine de bir tokat patlattı.. Haksız değilim di mi ilerisi için endişelenmekte!!
İstediği yapılınca, her istediğinde emince, uyu denmeyince hiçbir problemi yok aslında.. Gayet sakin bir bebek.. Ama işine gelmeyen birşey yapıldığında, istediği şey verilmediğinde küçük bir pantere dönüşüyor, agresifleşiyor hemen.. Nereye saldıracağını şaşırıyor sinirini atmak için.. Yogaya göndermek lazım bu bebişi :P



................


Dün dağa yürüyüşe gittiğimizi yazmıştım değil mi..

Yürüyüş dediğim de öyle yoldan, düz yerden falan değil, tepelerden kayalardan zirveye doğru!! Çamurlara bata çıka sporumuzu yapıp eve döndük.. Bir sonraki seferler için "tövbe" demeyi de unutmadım tabii :))


Dün aslında çok keyifsizdi Yusufcuk.. Üstteki azı çıktı çıkmasına da altta iki azı dişi kabarık şimdi de.. Birşeyler çiğnemeyi kesinlikle reddediyor.. Üstüne baskı oldukça acıyor demek ki dişeti.. İki gündür yediği biraz muz - o da emerek- biraz da çorba.. Gerisi "anneden geçinmece" :))


....................




Yusufcuk dört gündür çok sevindiriyor beni.. Şimdi sevinç konumu yazınca "öğğkk" demeyin ama.. Bebişi büyüyenler anlar, büyüyecek olanlar da ileride anlayacak inşaallah ne demek istediğimi.. Birkaç gündür kaka yapacağı zaman biryere saklanıyor yine Yusufcuk ama sonra yanıma gelip çömeliyor ve "ıığğğhh" diyor.. Kaka yaptığını haber veriyor yani.. Maşaallah benim bebişime.. İnşaallah baharda tuvalet eğitimine başlamayı düşünüyorum.. En çok korktuğum süreçlerden biri bu ama hemen alışması için dua ediyorum Allah'a.. Uyku ve yemek konusunda hala problemlerimizi aşamadık, bir de üstüne tuvalet sorunu olursa ne yaparım bilemem.. Allahtan ki çevremde bebişini bezden çok kolay ve kısa sürede ayıran anneler var da umut oluyor bana.. Artık kaka yaptığının bilincine vardığına göre yakında ondan rahatsız olmayı da öğrenir herhalde Yusufcuk..


.....................


Yusufcuk dudağını büzüp, öne uzata uzata bizi öpmeye koşuyor bu aralar.. Kuş ağzı gibi yapıyor ağzını, curpp diye öpüyor.. Bu ne tatlı birşeymiş Allah'ım.. O öpücük ne kadar mutlu ediyor beni anlatamam.. Rabbim lütfen özleyen, bekleyen herkese yaşat bu tadı..

Sadece bizi değil, yabancıları da öpmeye çalışıyor aslında.. Alışverişe gittiğimizde babasının ayakkabı aldığı mağazada ona yardımcı olan amcasını defalarca öptü Yusufcuk.. Adam da şaşırdı, "Yeni kızım oldu benim, onu anladı herhalde.." deyip güldürdü bizi.. Biz babaannesiyle gömlek alırken de babası onu koridorda oyaladı bir süre.. O sırada küçük bir kız görüp onu öpmeye kalkmış.. Kız da ona dudağını uzatınca karşılıklı "currpp"laşmışlar.. Ozan da kızın anne-babası da ölmüş gülmekten..


........................


Cumartesi akşamı, normalde ikindide uyuduğu uykuyu atladığı için çok huysuzlandı Yusufcuk.. Uyku başına vurdu ve emerek bile uyuyamadı.. Babaannesiyle ben de çarşafla sallamaya başladık.. Bir yandan onu sallıyoruz bir yandan da kısık sesle televizyon seyrediyoruz.. Reklamlar başladı.. Yusufcuk dalmıştı aslında.. Molfix reklamı var ya hani, bebişin biri beziyle havuza giriyor, bez havuzun suyunu emiyor.. O çıktı.. Bizim -güya- uyuyan hafiye reklamın müziğini duyar duymaz "ebbe, ebbee.." demeye başladı ama gözler kapalı.. Yani uyuyormuş ama göremese de televizyonda bebek çıktığını biliyormuş, onu söylüyor bize..

Bir de bu aralar yeni Omo reklamındaki bebeği taklit ediyor.. Zenci bebiş bukalemun gibi dilini çıkardıkça bizimki de çıkarıyor minik dilini :))


.....................



Bugünlerde beni iyiden iyiye düşünüdüren, bazen gece uykularımı kaçıran bazen de çok sevindiren bir gelişme var.. Çok önemli bir kararla ilgili.. Bunu, ne olduğunu merak edin diye, gizem olsun diye yazmadım.. Sadece ileride gerçekleşirse, temellerinin taa bugünlerden atıldığını hatırlayabilmek için yazdım.. Hakkımızda hayırlısının olması için dua ederseniz de ekstra kazanç sağlamış olurum buraya yazmakla :))
Sadece şunu yazayım, bebişsel bir mesele değil.. Yolda bir kardeş falan yok yani :P



......................



Yusufcuk sokakta kendisinden kaçan kedilere sadece "pisi pisi" yapmakla kalmıyor artık, "dediiiğğğ" diye bağırıyor arkalarından :))



.....................



Artık evdeki tüm kapıları açabilen Yusufcuktan kaçmak mükün değil.. Hangi odaya girsem peşimde bitiyor.. Ayaklarının ucunda dikile dikile o kapı kollarını açması çok şirin.. Anahtarı olmayan kapılarımız için, şu kapıların üst taraflarına takılan kancalı kilitlerden almanın vakti geldi galiba.. Özellikle de tuvalet kapısı için.. Evde keşfedemediği tek yer orası ve ben birgün ıslak ve bakteriyel bir sürprizle karşılaşmak istemiyorum :P



.....................



Amcamızın tezkeresini almasına sadece dört gün kaldı.. Sağ salim gelir inşaallah.. O askere gittiğinde Yusufcuk tam iki aylıktı, minnoş bir kolikti henüz :)) Şimdi koşan, oynayan, pencereden dışarıyı seyretmek istediğinde sandalyeye çıkıp kuşlara "pisi pisi" yapan bir afacan.. Amcası ne kadar şaşıracak bakalım.. Gerçi arada bir kere gördü ama hem süre çok kısaydı hem de o zaman daha küçüktü Yusufcuk.. Şimdi büyüdü, marifetler çoğaldı :))



.......................



Kitabın devamını teslim etmek ve ödemenin geri kalanını almak için yayınevini arıyorum yine.. Geçen seferki gibi sinir bozucu bir beklemedeyim.. Allah'ım, nereden bulaştım bu adamlara yaa :((



.....................



Yusufcum "anniiiğğğ" diye beni çağırıyor.. Gitmem lazım :))


Şimdilik sıfatım bu.. Anniyim ben, annii..

6 Şubat 2008 Çarşamba








Sümüklü teyzecim, al sana bir romantik poz daha :))














Hani 14 Şubat yaklaşıyor ya dediğin gibi, bizim de katkımız olsun :P

Çiçeklerimizi önce kokluyorum, sonra "Hımm.." yapıyorum.. Biliyorum gerçek değiller ama annemin gönlü olsun işte :P


Hımm, nerede başlasam?

Hiç yazacak enerjim yok aslında ama çok şey birikti anlatacak.. "Yarın yazarım.." deyince, yarının gündemi bugünü unutturuyor, hatırlayamıyorum sonra.. Onun için en iyisi, bir gözümle uyuyup diğeriyle yazmak :P

Yaklaşık bir haftadır ciddi derecede uykusuzum.. Yusufcuk son iki gecedir acı acı ağlayıp emerek bile sakinleşmeyince iyice perişan olmaya başladım.. Bu durumun sebebini bulamamak da iyice geriyordu beni.. Babaannesi bunun Yusufcuğun huyu olduğunda ısrar etse, sadece huysuzluk yaptığını söylese de ben işin içinde başka birşeyler olduğunu tahmin etmiştim.. Tamam herzaman gece sık uyanır Yusufcuk ve emmeden asla uyumaz ama bu hafta emmek bile sakinleştiremedi onu.. "Buradayım kuzucum, yanındayım.." diye diye ancak durdurabildim ağlamasını dün gece :( İki üç gündür birşeyler yemiyor ve gündüz de mızmızlanıyordu zaten.. Bir de öyle bir huy geliştirdi ki son üç günde, az daha memeden kesecektim yavrumu.. Çünkü emecek bir meme kalmayacaktı zaten :P Emerken öyle bir ısırmaya başlamıştı ki Yusufcuk dün üç kere çığlık çığlığa kucağımdan atmak zorunda kaldım onu.. Zıp zıp zıpladım olduğum yerde!! Gece de iyice uykusunun gelmesini bekleyip öyle emzirdim hemen dalıp ısırmasın diye.. Ama ona rağmen gündüz ısırdığı yerler sızladı resmen..

Meğer azı dişini çıkarıyormuş benim meleğim !

Bu sabah yine keyifsiz uyanıp pek birşeyle de mutlu olmayınca babaannesiyle gıdıklaya gıdıklaya oynatıyorduk onu.. Başaşağı döndürürken bir de baktık ki üst sol arkada bir azı diş bize ucunu gösteriyor :)) Ben ilk önce "Oh bee.." dedim, kayınvalidem şaşırdı.. En azından artık bu anormalliğin sebebini öğrendim çünkü.. Sonra da yavruşu öpüp öpüp babamıza müjdeyi verdim hemen.. Zira dün gece kendileri Yusufcuğu epey bir azarlamıştı uyku arası, "Nedir bu çektiğimiz.." babında :))

Şimdi içim rahat en azından.. Mızmızlığı devam etse de Calpole başladık, daha rahatız.. Bir de ishal var tabii.. Bugün hava güzel olduğu için hepberaber gittiğimiz alışverişten, Yusufcuğun bezinden taa pantolonuna kadar taşan ve orada kocaman sarı bir leke teşkil eden "pokemon" mahsülüyle acele acele döndük eve :)) Allahtan pantolon bej renkliydi, renk uyumu vardı en azından :P



......................


Gelelim düne..

Dün hem misafirlerimiz olduğu için hem de tahminen dişi gece patladığı için gündüz çok keyifliydi Yusufcuk.. Sevgili Özlem ve İremle çok güzel bir gün geçirdik.. Karakuzu kreşte olduğu için gelemedi ama Yusufcuk Sena ablası ve Bera abisiyle güzel güzel oynadı.. Hatta uzun bir süre salona bile gelmediler.. İçeriden gülüşmeleri geldi sadece :)) Özlem'e çocukları bana bırakmasını teklif ettim ama kabul etmedi :P

Hem ben işimi ancak yetiştirebildiğim için hem de katmer sıcak yenince güzel olduğundan pişirmeyi onlar gelene kadar ertelediğimiz için biraz karmaşa oldu sanırım.. Yeterince ilgilenemedim ve istediğim kadar çok vakit geçiremedim maalesef misafirlerimle.. Hatta o kargaşada fotoğraf çekmeyi bile unutmuşum! Tam giderlerken pencereden seslendim ama dönmediler :P Yusufcuk el sallayarak uğurladı onları.. Hatta onlarla beraber gitmeyi çok istedi ama babaannesi kucağında zaptedebildi Allahtan :))

Özlem de İrem de Turkcell'in tavuklu reklamını çok beklediler Yusufcuğun bayılma taklidini görmek için ama o da denk gelmedi hiç.. Sadece bebemin yemek masası üzerindeki dansıyla yetinmek zorunda kaldılar :))

Bu arada, Özlemcim hem Yusufcuğun cicisi hem de mutfak hediyelerin için çok ama çok teşekkürler canım.. Mahcup ettin bizi..

Ben en kısa zamanda yine beklerim kızlar, bu sefer söz, siz gelmeden hazırlayacağım masayı..


............................


Dün çekemedim ama ondan önce çektiğim bol bol fotoğraf var..

Önce..

Makarna yemenin püf noktaları..


Çatal matal da neymiş.. Önceden çatal mı varmış?
Tombik el makarna tabağına iyice bir daldırılır..
Hiçbir yere kaçmasın diye sıkı sıkı tutulan yoğurtlu makarna hemen ağza götürülür..


Sonra da yanaklar yandan yandan şişirilerek çiğnemek suretiyle makarnalar bünyeye dahil edilir :))


.......................


Aysuncum bak bu da bizim "kitty"miz :))



Geçen gün marketten aldım bu gece lambasını.. Yusufcuk o günden beri peşinde.. Prize takıp takıp yanmasını görmek çok hoşuna gidiyor.. Bir de lambaya "pisi pisi" yapması yok mu öldürüyor beni :)) Ben yanında durup biraz oynatıyorum, kendisinin prize takmasına müsade ediyorum sonra da kaldırıyorum ortadan.. Hevesini ben yanındayken alsın, sonra kendi başına denemeye kalkar, Allah korusun..

Prizlere yine çok meraklı bu aralar.. Önceden minik parmaklarını sokmaya çalışırdı şimdi ucunda fiş olan ne varsa en yakın prize sürüklüyor onu.. Süpürgenin kordonunu çıkarıp getiriyor ya da şarj aletlerimizi bulursa hemen takmaya koşuyor.. Bu akşam da baktım, bir aralar evde "köpek" olarak dolaştırdığı eski bozuk hoparlörü almış gelmiş, onu prize takmaya çalışıyor :)) Ucunda fiş olan tüm alet edevatın prize takılması gerektiğini çözdü bizim yavrucak.. Ördeğini getirip takmıyor mesela, onun ucunda fiş yok çünkü :P


........................



Yusufcuk şimdi annesinin hiç kullanmadığı için başka birisine vermek üzere ortaya çıkarttığı kocaman bir leğenin içinde..

Tabii annesi artık bu leğeni vermekten vazgeçti çünkü Yusufcuk içine girip çıkıp oynuyor, ters çevirip televizyonun önüne çekiyor, üzerine basıyor ve kanalları değiştiriyor, hatta bazen televizyonu tamamen kapatıyor.. Dün de yorgan serdim leğenin içine, yattı televizyon seyretti orada minik afacan :))


.......................


Hep Yusufcuk yaramazlık yapacak değil ya..


Bu da annesinin bir afacanlığı..

Bugün kucağında uyuyup kalan bebesinin süveterini çıkarırken "küçük Hintli" yaptı onu :))
Çok tatlı oldu ama yaa..


( Bu arada dikkat ettim, eklediğim tüm fotoğraflarda aynı süveter var.. Ama hepsinde o denk gelmiş n'apiim :)) Yok yani, yardım göndermeye falan kalkmayın, başka kıyafetleri de var bebişimin.. )


........................



Hakkında uzun uzun yazmak istediğim bi konu var aslında.. Bugünlerde çok gündemde zaten.. Başörtüsü yasağı konusu..

Bazılarının neden ısrarla insanları genelleyerek belli bir etiketin altına sokmaya çalıştığını, sonra bu etiketin üzerinden kudukları komplo teorileriyle o insanları yargıladığını, gerçekleşmemiş ve hiç gerçekleşmeyecek olaylar yüzünden neden baştan infaz yaptığını sorguluyorum günlerdir..
Cevap bulamıyorum..

Cibilliyetsiz bir insanın hangi cesaretle sadece ama sadece bulunduğu - geçici- konuma dayanarak "Başörtülü öğrenciler okula girebilse bile hakettikleri notu vermeyeceğiz." mealinde bir açıkama yapabildiğini merak ediyorum..

Yıllarca "Dindarlar kızlarını okutmuyor.." diye fırtınalar koparan "çağdaş"ların, okumak istediklerinde o kızların önüne neden setler çektiği çelişkisine bir yanıt bulamıyorum..

Ben başörtülü bir insanım..
İnandığım için, inancımın böyle gerektirdiğine inandığım için takıyorum örtümü.. Ve taktığım örtüyü de "türban" değil başörtüsü olarak isimlendiriyorum.. Türban kelimesini ve tüm siyasi çağrışımlarını reddettiğim gibi, sırf başörtülü olduğum için topluma zararlı bir haşere gibi varsayılmayı da reddediyorum..

Ne başını örtmüyor diye bir insandan nefret ettim ne de sırf başını örtüyor diye bir insanı sevdim bugüne kadar.. Kimseyi öldürmedim, kimsenin kazancına göz dikmedim, kimsenin ne giydiğine karışmadım ve kimsenin herhangi bir hakkının elinden alınmasına taraftar olmadım..

Sadece başörtülü olmam yeterli mi "öteki" olmam için?

Tamamen kişisel kin ve hazımsızlıklara dayandığını düşündüğüm bu meselenin bir an önce çözüleceğinden eminim aslında.. Sadece biraz sükunet ve sabır gerek.. Çünkü gösterilmeye çalşıldığı gibi toplumun değil de belli bir kesimin hazımsızlığı bu.. Amaç tabana yayıp, aslında birbirini "kabul ederek" yaşayan insanların arasına nifak sokmak.. Birilerini, diğerine düşman olmakla itham etmek.. Ama inşaallah daha önce de atlatılan bir iki provokatif süreç gibi bu mesele de balon gibi sönecek..

Akl-ı selim bir şekilde düşünelim lütfen..

Ve dua edelim.. Rabbim şer niyetleri hayra çevirsin.. Boşa çıkarsın kötü emelleri..

Amin..

4 Şubat 2008 Pazartesi



Teyzelerimiz, hani önceden ağzımızı kocaman "o" yapıp -güya- öpüyorduk ya.. Onun devri bitti..
Şimdi "currppp" sesi bile çıkıyor oğlum beni öperken :))

....................


Ben şimdi bu yazıyı ellerim henüz buram buram Cif Mutfak Jel kokarken yazıyorum :P
Söylemesi ayıptır, dip köşe temizlik yaptım bugün.. Yarın çok önemli misafirlerim var.. Cicik Özlem ve cicik İrem ziyarete gelecekler bizi inşaallah.. Katmer partisi yapacağız.. Yanlız kızlar mutfak tamam, salonun da sadece halısı kaldı - gece yatmadan önce silinecek- ama oturma odasına girmek yok tamam mı :P Orayı yetiştiremedim bugün..

.............................



Gelelim düne..

Dün babamızın ve arkadaşı Serkan amcamızın "fikri gelmiş" yine.. Elmadağ'a gittik.. Malum mevsim kış, iyi kar da yağdı.. Eee, bir kayak macerası bizi bekler di mi :))

Ben önce vargücümle karşı çıktım bebişlerimiz hasta olur diye ama öyle bir güne denk geldik ki dün bahar gibiydi hava.. Götürdüğüm eldivenleri bile takmadım bir kerecik.. Yedek hırka, çorap, atkı ve battaniyemiz de bagajdan hiç çıkmadı..

İlk defa bir kayak merkezine gittim ben.. Ozan daha önce kaymış ama o da acemiydi aslında.. Ben hiç kaymadım zaten, sadece 10-12 kere şamyelle kendimi bir tepeden aşağı bıraktım.. Harika birşey, çok eğlenceli.. - Şamyel dediğim de çıkma lastik içi.. Yuvarlak simit gibi birşey.. Üstüne oturup kayıyorsun, uçar gibi gidiyor :)) -

Kaymaktan çok kayanları izlemek eğlendirdi beni.. Daha doğrusu kayamayanları :P Düşen düşene.. Bu düşenlerden ikisi de bizim babalardı :)) Kayabilecekmiş gibi kayak pistinin taa en üstüne kadar çıkıp yuvarlana yuvarlana aşağı inişlerini izlemek komikti ama çok da korktuk doğrusu.. Ayaklarını kıranlar varmış çünkü.. Allahtan biz sadece heryerimizin tutulmasıyla döndük eve..


Kim demiş kayak sadece büyüklere has bir spordur diye?


Tamam, düştüğümde elim kara değiyor diye çok korkmuş, yerimden kıpırdayamamış olabilirim ama..


Bu beni kayak yapmaktan alıkoyamaz :))




Babamız telesiyejle kayak pistine çıkıyor..



...........................



Yusufcuk tam anlamıyla küçük bir pantere dönüşmüş durumda..
Herkese ama herkese küçük derin çizikler bırakıyor hatıra olarak!! -Bizde ona cıynak derler, çok komik :)) - En çok da babaannesini çiziyor.. Yazık kadıncağız onu kucağında eğlendirmeye çalıştıkça yeni cıynaklar ekleniyor yüzüne ve ellerine.. Gerçekten çok acı verici bir durum, nasıl vazgeçireceğiz bilmiyorum..

.........................



Kekimi pişirmeye gitmem lazım artık..
Lezzet topu yapacağım misafirlerime..
Bana müsade..