27 Nisan 2007 Cuma

Sevgili Asya sobelemişti beni lolipopum düşmeden önce.. Araya bu kaza girince "üç gün içinde yazma" kuralını mecburen çiğnemiş oldum.. Asyacım, özür dilerim.. Sonra dün baktım Yabaneriği de nefis çileklerle sobelemiş beni.. "Ee artık yazma zamanı geldi.." dedim :))

Önce tariflerle başlayalım.. Asya bana patates salatası göndermiş :)) Ama tarif yazmamış.. Ben en iyisi kendi patates salatası tarifimi yazayım.. O da yapsın, bebişle ikisi yesinler güzel güzel..

Önce patates salatalarının olmazsa olmaz kuralı : Patatesler haşlanır.. ( Miktar tamamen size kalmış, zaten şu kadar bu kadar diye yazamam, ben yaptığım - neredeyse - herşeyi göz kararı yaparım ) Kabukları soyulur ve doğranır. Bir miktar maydanoz ve dereotu yıkanıp ince ince kıyılır, patateslere eklenir. Bir kapta 4-5 diş sarmısak dövülür. Üzerine bolca zeytinyağı, limon suyu ve tuz eklenir. İyice çırpılıp kıvamı koyulaştırılır ve salatanın üzerine dökülür. Acı sevenler ( ben, ben ! ) pul biber de ilave edebilirler.. Ben de bu tarifi şeker arkadaşım İrem'e gönderiyorum. Gerçi o şimdi rejimde ama olsun sobe, sobee...

İkinci tarif bir profiterol tarifi.. İlk yaptığımda çok tereddüt ettim.. Çünkü bu tatlının evde kesinlikle yapılamayacağını, satın alınacağını düşünürdüm hep.. Ama çoook güzel oldu.. En güzeli de özellikle üstünün sosunu istediğiniz kadar yapabilmeniz.. Ben bol soslu severim de :))

Önce malzemeler..

Hamuru için:

2 su bardağı su
Yarım paket margarin
4 yumurta
6 kaşık un

Muhallebisi için:

2 yumurta
2 kaşık un
Yarım bardak şeker
Yarım litre süt
Margarin ( bir kaşık kadar)
Vanilya

Sosu için:

1 paket ( ya da isterseniz daha fazla ) çikolata
2-3 kaşık su
Yarım kaşık margarin ( 40 gr )

Hamur için suyu kaynatıp yağı içine koyuyoruz. Eriyince ateşten alıp unu içine (mutlaka) eliyoruz ve karıştırıyoruz. Soğuyunca yumurtaları tek tek içine kırıp iyice hamura yediriyoruz. Fırın tepsisini yağlayıp bu hamurdan kaşıkla top top koyuyoruz ve 200 derecede pembeleşene kadar pişiriyoruz. Belki de en önemli ayrıntı bu aşamada.. Fırın tamemen soğuyana kadar kapağını açmıyoruz çünkü hamurlar sönüyor!

Muhallebisi için süt, un, yumurta ve şekeri tencerede pişiriyoruz. Vanilya ve margarini de ekleyip mikserle güzelce çırpıyoruz. Üstünü kapatıp soğumaya bırakıyoruz.

Hamurlar soğuyunca bir yanını kesip içine muhallebileri dolduruyoruz.

Şimdi sıra sosta..

Sos "ben mari" usulüyle hazırlanıyor. Bir tencereye kaynar su doldurup - ya da içinde kaynatıp- içine başka bir küçük kap koyuyoruz. Bu küçük kaba çikolata, su ve margarini koyup eritiyoruz. Karıştırıp daha önceden doldurduğumuz profiterollerin üstüne döküyoruz..

Hımm.. Afiyet olsun.. Bu tarif de Kaan bebişle annesine gitsin.. Doğum öncesi bol bol kalori lazım şimdi onlara :)) Esra, sobee..

Son tarif de Ozan'ın favorisi "damla çikolatalı kurabiye".. Ben buradaki tarifle yaptım, çok harika oluyor.. Link verdiğim için uzun uzun yazmıyorum. Hemen bu kurabiyeleri tombiş yanak Rana'nın annesi Emine'ye gönderiyorum.. Amerika'ya sobee..

.............

Şimdi gelelim soruların cevaplarına..

Daha önce yaşadığınız 3 şehir?
- Şimdi üçünü yazsam diğer ikisinin hatrı kalır.. Ben en iyisi hepsini yazayım.. İzmir, Gaziantep, Kilis, Isparta ve İstanbul.. Şimdi de Ankarada'yım.. Böyle giderse Türkiye'de görmediğim şehir kalmayacak :))

Tatil için gittiginiz, gördüğünüz ve önermek istediğiniz 3 yer?
- Antalya -Manavgat'ı - tabii şelalesini -
Altınoluk'taki muhteşem ormanları
İstanbul'un tarih kokan her köşesini önerebilirim..

Yaşamak istediğiniz 3 şehir?
- Yaşamak istediğim tek bir şehir var, o da İstanbul.. Ama bu pratikte biraz zor görünüyor.. Ben İstanbul'a ne kadar aşıksam Ozan da o kadar oradan kaçmaya bakıyor! Beş sene zor dayandı zaten saatlerce trafik kuyruklarında beklemeye.. Bir daha oraya dönmeye hiç niyeti yok gibi.. Hayırlısı..

Şu anda ki mesleğiniz nedir?
-Editör-yazar ve müsahhih olarak üç yayınevinde çalıştım.. Şu anda anneliği becermeye çalışıyorum ama galiba yakında sahalara geri dönüş var :))

Dünyaya yeniden gelseydiniz, hangi mesleği yapmak isterdiniz?
- Kesinlikle tasarımla ilgili bir meslek.. İç mimari, dekorasyon, takı tasarımı ya da belki terzilik... Ama kesinlikle tasarımlarımı uygulayabilceğim bir mesleğim olsun isterdim.. Şimdi bunları hobi olarak yapıyorum ama o zaman daha fazla vakit ayırırdım herhalde..

"Kesinlikle ben yapamazdım" dediginiz meslek nedir?
- Hız, yükseklik ve risk içeren her meslek.. Asla Formula 1 pilotu olamazdım mesela :)) Hayat boyu bungee jumping, yamaç paraşütü ya da en basitinden uçak yolculuğu gibi şeyleri denemeyi de hiç düşünmüyorum zaten.. Fazla adrenalin bana göre değil..

Yaşam felsefenizi oluşturan sözlerden biri?
- "ıı, bu çok zor bi soru.. Ben bu konuya çalışmamıştım öörtmenim.." Ama sanırım biryerlerden kopya çekebilirim.. Hah buldum.. "Ya hep ya hiç".. Sanırım olmayasıca mükemmeliyetçiliğimden ötürü bu söz geldi aklıma.. İlla bütün şartlar tam olacak benim için.. Keşke değişebilsem.. O zaman bu kadar acı çekmez, bu kadar beklenti içine girmez ve bu kadar hayal kırıklığına uğramazdım..

Bir kitaptan alınma, çok sevdiğiniz bir cümle veya paragraf veya bölüm?







Altı yaşındayken Gerçek Öyküler adlı balta girmemiş ormanlardan söz eden bir kitapta korkunç bir resim görmüştüm. Boa yılanının bir hayvanı nasıl yuttuğunu gösteriyordu. Resmi yukarıya çizdim. Kitapta şunlar yazılıydı: "Boa yılanı avını bütün halinde çiğnemeden yutar. Ondan sonra hiçbir yere kımıldayamaz ve altı ay süren sindirimi boyunca uyur." Balta girmemiş ormanlar üzerine uzun uzun düşündüm bunları okuyunca. Sonra da biraz çaba ve renkli kalemle ilk resmimi yaptım. İşte l numaralı resmim aynen şöyleydi:

Sanat yapıtımı büyüklere gösterdim. Korkup korkmadıklarını sordum. "Korkmak mı?" dediler. "Şapkadan mı?" İyi ama, şapka resmi yapmamıştım ki ben. Fili yutmuş olan bir boa yılanı resmi yapmıştım. Ama büyükler anlamadığı için onlara bir resim daha yaptım. Büyükler açık seçik görüp anlasınlar diye fili yutmuş olan yılanın içini çizdim. Şu büyüklere her şeyi tek tek açıklamak gerekir hep. 2 numaralı resmim de şöyle oldu:


Büyükler bu kez de boa yılanının içinin ya da dışının resimleriyle uğraşmayı bırakıp, kendimi coğrafya, tarih, aritmetik ve dilbilgisine vermemi öğütlediler. İşte daha altı yaşındayken belki de çok büyük bir ressam olma fırsatını böylece kaçırmış oldum, l ve 2 numaralı resimlerimin başarısızlığı hevesimi kırmıştı doğrusu. Büyükler hiçbir şeyi kendiliklerinden anlamıyorlar. Onlara hep bir şeyleri açıklamak zorunda olmak ne kadar da sıkıcı bir şey çocuklar için...

Ben de başka bir meslek seçtim kendime: pilot oldum. Dünyanın her yerinde biraz uçtum. Coğrafyanın çok işime yaradığı bir gerçek. Bir bakışta Çin'de miyim, yoksa Arizona'da mıyım anlarım. Geceleyin yönümü şaşırınca çok yararlı olur bu bilgiler. Hayatım boyunca birçok önemli kimseyle ilişkilerim oldu. Büyüklerin arasında da çok bulundum. Onları çok yakından tanıma fırsatı geçti elime. Ama doğrusu onlar hakkındaki ilk yargımda bir değişme olmadı. Zaman zaman aralarında birazcık daha zeki görünenler olmadı değil. Öyle zamanlarda hemen hep yanımda taşımakta olduğum l numaralı resmimi çıkarıp denememi yapıyordum: bakalım kavrayışı yerinde mi diye. Ama ne çare, o da sözleşmiş gibi ötekilerle aynı yanıtı veriyordu: "Şapka." Eh. bunun üzerine ben de ona boa yılanından, balta girmemiş ormanlardan, ya da yıldızlardan filan söz etmiyordum artık. Anlayacağı düzeye iniveriyordum; briçten, golften. politikadan, kravattan filan söz açıyordum. Büyükteki keyfi görün siz artık; aklı başında biriyle karşılaştı ya sonunda.


Tamamını mutlaka okumanızı tavsiye ederim..

Çok sevdiğiniz bir şiirin bir parçası?

Çok kısa zaten, tamamını yazayım ben..

Üç Kuş Kadar


Anne dudaklarını çiçekleyen kim

Beni usulca öperken

Nasıl sen beni öperken

Yüreğim üç kuş kadar

Bilsen

Ellerim neden ufacık anne

Göklere kaldıramıyorum

Seni kucaklayıp

Burhan Eren


26 Nisan 2007 Perşembe

Yusufcuk da ben de bizi merak eden, bize dua eden herkese tekrar teşekkür ediyoruz..

Bilgisayarımız yine elden gitti.. Açtığımda 4-5 dakika içinde kilitleniyor ve otomatik sayfalar açılıp kapanıyor.. Bu yazıyı yayınlamak için sadece bir dakikam var..

Biz iyiyiz merak etmeyin..

Format atılır atılmaz renkli ve yeni bir sayfayla karşınızda olacağız inşaallah efendim..

Güzel haberler vermek için sabırsızlanıyorum..

25 Nisan 2007 Çarşamba


Küçük gazi Yusufcuk çok iyi Allah'a şükür.. Anneciğini çok korkuttu ama alnındaki ufak bir iz dışında birşey yok.. Dün hastanede yoğun ve yorucu bir gün geçirdik.. Akşam da bilgisayar arıza verince yazamadım.. Bizi merak eden, yorum yazan ve arayan herkese çoook teşekkür ediyorum.. Ben de kendimi daha iyi hissediyorum artık..

Meleğimi uyutur uyutmaz uzun uzun yazıcam inşaallah.. İkindiyi bulur herhalde :))

Tekrar herkese teşekkürler.. Allah hepimizin yavrucuklarını korusun.. Hepsi O'na emanet..

23 Nisan 2007 Pazartesi



Yusufcuk düştü..

Öğlen.. Tam başının daha doğrusu yüzünün üstüne.. Gözünün altı, üstü ve alnı şişti.. İki kere katıldı elimde ağlarken..

Şimdilik iyi gibi ama 24 saat gözlemlememiz gerekiyormuş.. Kusma veya başında şişlik ve büyüme olursa tomografi çekilecek..

Vicdanım sızlıyor.. Mama sandalyesini temizlerken onu koltuğa değil yere koyabilirdim.. Bir saniye bile olsa ona arkamı dönmemeliydim..

-dim...

Ama oldu işte.. Bir süre kendime gelemem herhalde.. Sabahtan beri düşme anı gözümün önüne gelip gelip duruyor.. Bir de ona sarıldığımda ikimizin de hıçkıra hıçkıra ağlayışı..

Allah'ım.. Yavrum sana emanet..

20 Nisan 2007 Cuma


Ben aslında hiçbirşey yazmayacaktım bugün.. Ama takvime bir baktım, Nisan'ın 20'si gelmiş.. Yedinci ayını doldurmuş benim meleğim maşaallah..

Minişim dün gece bunu kendince kutlamış meğer, benim haberim yok.. Onikide bir uyudu, sabah yedide uyandı :)) Tam yedi saat uyudu! Ben defalarca uyanıp onu kontrol etsem de o da ben de uykuya doyduk.. - Aslında belki nazar değer diye bunu yazıp yazmamakta çok tereddüt ettim ama sürekli olan birşey olmadığı için nazar değmeyeceğine kanaat getirdim -

Ben bu mucizeyi iki sebebe bağlıyorum. Biiirrr.. Babamız şehir dışındaydı ve tüm gece oğluşumla birlikte uyuduk.. Hatta dalarken elini tutmuştum, uyanmasın diye bırakamadım da - sıkı sıkı yapışmıştı çünkü bücürük - kaç saat öyle uyumuşuz.. Yanlız "çocuğu ezerim" korkusuyla kalıp gibi yatmaktan uyandığımda sağ tarafım komple uyuşuktu :))

İkiii... Babamız olmadığı için yatakodası gecenin bir vakti gökgürültüsünü andıran horlamalarla çınlamadı :)) - ııı, biraz abartmış olabilirim canım - Sessizliğin tadını çıkardı galiba lolipop..

Ama sebep ne olursa olsun, iyi geldi yaa..


.........

"Anne ve bebişi"cim.. Dünkü yazından beri meraktayım.. Defalarca girdim sayfaya, yeni yazı yok. Çok merak ettim seni.. Lütfen bizi habersiz bırakma..

19 Nisan 2007 Perşembe

- Dün akşam kapı çaldı, delikten bakınca Ozan yerine rengarenk çiçekler gördüm :)) Altı yıllık evliliğimde ilk defa.. Gözlerim yaşaracaktı valla..

Sonradan itiraf ettirdim - emindim çünkü bir iş var bu işin içinde diye :) - İş için gittiği kolejlerden birinden yürütmüş! Ben tanımaz mıyım kocamı? Kesin bir kutlama falan vardı, "Bu çiçekler fazla, alın arkadaşlar" dediler, benimki de "Şok edeyim şu garibanı" dedi kendince :)

Olsun ev mis gibi kokuyor, baktıkça "bahar bahar" oluyorum..


- Benim "mama sandalyesinde uyutma planı" elimde patladı.. Dün sadece uykuya yenilmiş anlaşılan.. O andan beri yine kucaktayız.. Ya ben en iyisi en kısa zamanda uykuyla ilgili bi yazı yazayım..

- Soğuk, yağmur dinlemiyorum, iki gündür dışarı çıkarıyorum çocuğu.. Bir saat fazla uyusun diye :))

- Dört gündür babamızı bekliyoruz 7. ay kontrolümüze gitmek için.. İşleri çok yoğunmuş :( Bugün de şehirdışına çıktığına göre pazartesiye kaldı demektir.. Sümüklücüm senin paket de tabii..)

- Bugünlerde en zor şey, minişin bezini değiştirmek.. Ben pamuğu ıslatana kadar - odadan çıkmadığım halde - o yatağın öbür ucuna varıyor.. Pamuğu ıslatıp öyle açıyorum popişini, bu sefer de yok pamuk poşetini kemircem, yok pişik kremimle diş kaşıycam diye huysuzlanıp duruyor.. Bir de bacaklarını birleştirip yay gibi germeyi öğrendi.. Mümkün değil o bezi popişe yerleştirmek.. Çiş sızması olayları sıklaştı bugünlerde.. Tam oturmuyor ki bez :((

Ama ihtiyaçlar icatları doğururmuş.. Gıvgıv sağolsun, yine kurtardı beni.. Onu bir tacın üstüne monte ettim.. Bezini bağlayacakken tacı takıp kafamı sallayıp duruyorum, o ses çıkardıkça bizim miniş de onu yakalamaya çalışıyor, unutuyor bezinin bağlandığını.. Dur bakalım daha neler göreceğiz.. ( Yanlız hiç kolay olmuyor bir yandan kafa sallayıp bir yandan da bez bağlamak.. Acayip hissediyorum kendimi )

- Bahar temizliği yapmaya başladım :) Bir haftadır tek yapabildiğim bir odanın perdelerini yıkayıp evi süpürmek ama olsun, ilerisi için umutluyum..

- Dün akşam pilav yedi benim bücürüm..

- Sabah karşı komşum geldi, kahvaltı ettik birlikte.. Onun bebiş iki- üç aylık, benimki neredeyse yedi aylık.. Biri susuyor, diğeri başlıyor.. Biri acıkıyor, diğeri altına yapıyor.. Ay çok vahimdi durum.. Sofraya bir oturup bir kalktık.. Biri bizi görse gözü korkardı herhalde.. Ama bir gülüşleri de yetiyor kerataların.. Dünyalar annelerin oluyor..

- Nasıl becerdim bilmiyorum ama kilo almışım işte :((

- Karnım o kadar aç ki.. En iyisi gidip birşeyler yiyeyim..

18 Nisan 2007 Çarşamba


Bugün bir mucize gerçekleşti bizim evde.. Minişim mama sandalyesinde uyudu kaldı :))
( Fetişcim tam da sen aradıktan sonra ) Saat 2 civarı kahvaltı yaparken ( evet öğlen 2, ancak fırsat bulmuştum ) onu da mama sandalyesine oturtup karşıma aldım.. Esneyip mızmızlanıyordu.. Bir yandan kahvemi içerken bir yandan da ayağımla yavaş yavaş mama sandalyesini öne arkaya sallamaya başladım.. Çıkan "Garçç gacırttt garçç" seslerine rağmen bir baktım beş dakika sonra gitti gözler.. Aman Allah'ım.. Mucize yanıbaşımdaymış meğer :))

Hemen internetten sallanan yatak, beşik vb. şeylere bakmam lazım :))

Fetişcim nüffen bana kızma, anladın sen onu :))

Çok mutluyum çoookk...

16 Nisan 2007 Pazartesi

Madde madde yazıcam bugün, hem kafam çok karışık hem de yazacak birçok şey var minik minik..

- Karar verdim, benim oğlum "sosyal yiyici".. Anne ve bebişinin araştırıp gönderdiği tavsiyelerden biriydi bebeği aileyle aynı anda sofraya oturtup ek gıdalara öyle alıştırmak.. Biz yemek yerken yanımıza oturtuyorum Yusufcuğu, ağzını açıp açıp kapatıyor babasına baktıkça ( yemek yiyebilen ben değil de o olduğu için tabii ) Ben de bu arada gönderiyorum yoğurtları mideye.. Dün iyi yoğurt yedi çok şükür bu yöntemle..

- Geçen haftaki bahar, kışa döndü haftasonu yeniden.. Dün resmen tipi şeklinde kar yağdı buraya! Anlaşıldı ki "kapıdan baktıran" sadece Mart değil.. Nisan da olabiliyor :)

- Blogger Türkçe oldu.. Ama çok hata veriyor bugünlerde.. "Yorum yazdım gelmedi" diyenlerin sayısı dörde ulaştı..

- Daha yemek yapmadım.. Yusuf'un uyuduğu şu nadide yarım saati mutfak yerine bilgisayar başında geçiriyor olmam neye işaret sizce ?

A) kötü evhanımlığı
B) işgüzarlık
C) depresyon
D) "Adam sen dee.."cilik
E) hiçbiri

- Yemek demişken, haftasonu Ozan harika bir "Nokul" yaptı.. Afyon civarlarına has ve özellikle haşhaşla yapılan bir hamurişi.. Bu arada bunu gururla mı söylemeliyim, utançla mı bilmiyorum ama bizim evde hamur işleri Ozan'dan sorulur.. Harika ekmek ve börekler yapar özellikle.. Kek, kurabiye türü tatlı şeyleri de ben yaparım.. Kaç kere denedim, ne onunki gibi ıspanaklı börek yapabiliyorum ne de Özbek mantısı.. Aşçı mı olmalıymış benim kocacım ne?..

- Yavaş yavaş işe dönmeye karar verdim artık.. İnşaallah evden çalışıcam, daha doğrusu evden olursa çalışıcam yoksa çalışmıycam Yusuf biraz daha büyüyene kadar..

- Lolipopum az önce çeyrek salatalık yedi :) Öyle büyük birşey değil tabii, hani oluyor ya, küçücük parmak salatalıklar, onlardan.. Dişini kaşısın diye eline verdim baktım, küçük küçük kemiriyor.. Ben yarısını yedi zannettim çünkü geriye yarım salatalık kalmıştı ama baktım ki çoğu kısmı çiğnenip ezilmiş bir şekilde mama sandalyesinin orasına burasına yapışmış.. Ancak çeyrek eder yani yuttukları :))

- Haftasonu ilk defa babası, oğlum, ben yanyana yattık.. Genelde lolipop üstümde uyuyor ( ben yarı oturur konumda uyuyorum tabii) ama belim çok ağrıyınca yanıma yatırdım.. Gerçi pek uyudum diyemem.. İkide bir kalkıp Ozan Yusuf'u ezdi mi?, Kolu çocuğun üstünde mi? Başına dirsek atar mı? ( Bu konuda ustadır) diye kontrol ettim durdum.. İyice dalınca da minişi hemen koydum yatağına.. Bana da yazık di mi ama..


- Bel demişken, sanırım fıtık oldum ben yaa! İki omurum yer ve şekil değiştirdi resmen.. Ağrıdan kalkamıyorum çoğu sabah.. Sekiz kiloluk bebişi salla salla, dayanamadı zavallı belim.. Bu işe acil çözüm bulmam lazım.. Geçenlerde yanıma yatırıp uyutmaya çalıştım bir iki gün.. Resmen yerinde zıplaya zıplaya, hırslı hırslı ağlıyor.. Kucağıma alana kadar inat edip dalmıyor uykuya.. Dudağını da bir büzüşü var ki, dayanılacak gibi değil.. Napıcam ben yaa?

- Doya doya kitap okumayı çok özledim..

- Eyvah! Miniş uyandı galiba.. Daha yarım saat olmadı ki ama.. "Miyk miyk" sesler geliyor odadan.. Hemen gönderiyim bu yazıyı sayfaya :))

14 Nisan 2007 Cumartesi



Dün akşam biraz boyalarla uğraştık oğlumla.. ( Tamam itiaf ediyorum, ayakları ve kolları tutma kısmını Ozan üstlendi )
Oğlum sanat için soyundu (:P) ve ortaya bu ciciler çıktı :))



İlk doğduğunda da almıştım meleğimin ayak izini.. Onunla bunları karşılaştırınca ne kadar büyüdüğü daha da somutlaştı sanki..




Bunları ( büyüdükçe yeni ayak izleri de eklenecek tabii ) renkli çerçevelerle çerçeveletip odasına asmayı düşünüyorum meleğimin.. Tabii odasını ayırmayı becerebildiğimizde.. Şimdilik bu çok zor.. Bana kalsa evlenene kadar bizim odada yatacak bu çocuk.. Artık takıntı oldu, yüzünü görmeden uyuyamıyorum yaa.. O uyusa bile ben defalarca uyanıp onu kontrol ediyor, üstü açık mı, burnu yorgana gömülmüş mü, rahat nefes alıyor mu.. diye başında dolanıyorum..

.....................


Bu aralar moralim daha iyi çok şükür.. ( Bugünü saymazsak tabii, babamız bizi evde bırakıp arkadaşlarıyla pikniğe gitti ! Ona küsüz.. ) Meleğim yeniden yoğurt yemeye başladı.. Günde yarım çay bardağını geçmiyor - hatta o kadar bile olmuyor belki - ama bu da bir gelişme.. Pazartesi doktor kontrolümüz var.. O zaman belli olacak bakalım iyi beslenip beslenmediği.. Kafam sorularla dolu.. Gereksiz sıkıntı yapıp kendimi de onu da germek istemiyorum ama internette altı aylık bebek menüsü adı altında o kadar çok madde var ki - bunları hergün yemesi gerekiyor ayrıca - eğer bu doğruysa benim oğlum yakında açlıktan ölecek demektir :(


......................



Dün gece orta kademeye indirdik Yusuf'un yatağını.. Günlerdir kalkıp oturmaya çalışıyor çünkü.. En son marifeti de bu..

Allahtan yanındaydım.. Bu bebişlerin ne zaman ne yapacağı hiç belli olmuyor.. Bir sonraki aşama da o parmaklıklara tutunup oturduğu yerden ayağa kalkması gibi geliyor bana !

..................

Alttaki postun yorumlarına cevap olarak yazdım ama özellikle ek gıdalara geçişteki sorunlarla ilgili tavsiyede bulunan, bana yardımcı olmaya çalışan herkese çok teşekkür ediyorum tekrar.. Allah hepinizden razı olsun :))


9 Nisan 2007 Pazartesi


Bir haftadır direniyoruz.. Yusuf Aslan "yememek" için, ben de "kafayı yememek" için!

Bu sürecin zorlu geçeceğini biliyordum ama şimdiden tüm gücümün tükenmesi normal mi onu bilmiyorum..

Elma püresi denememiz yarıda kaldı.. Gaz yapıyor çok fazla.. Aslında yapmaması lazımmış ama Yusuf zaten çok gazlı bir bebek.. Bünyesi daha alışmadı galiba.. Pekmez vermiştim bir-iki kere, dudacıklarında küçük kırmızı lekeler oldu, o da alerji yaptı galiba.. Elmayla birlikte onu da kestik.. Haftasonu gerçekleştirdiğimiz sebze çorbası denememiz de faciayla sonuçlandı :( Yaklaşık iki çay kaşığı kadarını minişim, geri kalanın çoğunu da uyku setimiz yedi! ( Yedi zannettiğim kısmı da sonradan çıkardı zaten, ağzında biriktiriyormuş meğer ) Yoğurdu sevdi diye seviniyorduk ama iki gündür onu da yemiyor.. Neden? Neden?

Ben ona birşeyler yedirmeye çalıştıkça o inatla elini ağzına sokup parmağını emiyor.. Kaşıkla yemek değil de emmek istiyormuş yani.. Ben de çok zorlamıyorum iki gündür, sadece emiyor.. İnatlaşmaya başlayıp hiç yememesinden korkuyorum.. Ama böyle de yeterli beslenemeyecek sanırım, bu ay kilo alacak mı bakalım?

Anne olmak ne zormuş yaa...


.................

Dün Ankara'da hava bahar gibiydi uzun bir aradan sonra.. Evde durmak istemedi canımız.. Önce baba - oğul pencerede biraz güneş keyfi yaptılar.. Sonra babamız "Ben yeteri kadar çalıştım sınavlarıma.." deyince hemen hazırlandık.. Önce "Ege illeri ve ürünleri" fuarına gittik.. ( Eee, ben İzmir'li, Ozan Afyon'lu, gitmesek çok ayıp olurdu hemşerilere.. ) Sonra da ANKAmall'e..

Hani oğlum güzel güzel mama yiyor ya onu ödüllendirmek için (!) bir mama sandalyesi aldık oradan.. Belki de ortamı beğenmiyordu çocuk :) Yatakta yemek zevkli gelmemiş olabilir.. Bugün mama sandalyemizde deneyelim bakalım sebze çorbamızı..



Sonuçları sonra rapor ederim :)

3 Nisan 2007 Salı

Geçen hafta tüm mesaimi İstanbul maceralarına ayırınca güncel haberler askıda kaldı tabii.. Bugünü de onlara ayıralım. Biz geçen hafta ne yaptık ?

Elhamdulillah..
Artık altıncı ayımızı doldurduğumuz için yavaş yavaş ek gıdalara geçiş yapmaya başladık. Meleğim şimdiye kadar sadece anne sütü aldı, hiç mama vermedim. Annem dahil herkesin " Gece yatmadan önce bolca mama ver, uzun uzun uyur, sen de uyursun" önerilerini hiç uygulamadığım için kendimle gurur duyuyorum.. Öyle olacağına da hiç inanmadım zaten. Karşı komşum mama veriyor, Enes Kaan yine de gecenin 2:30'unda yıkıyor ortalığı.. Bence bu bebişler açlığından değil, sancıdan uyanıyor sık sık. En azından benim meleğim öyle..

Doktorumuz artık bu aydan sonra sütümün yetmeyeceğini, bebişin yeterli besini alması için ek gıdalara başlamamız gerektiğini söyledi. İlk denenecekler de yoğurt ve elma püresi. Geçen hafta hayatımda ilk defa yoğurt yaptım! İlk denemem olmasına ve yapacağımı söylediğimde Ozan'ın yandan yandan gülmesine rağmen süper oldu :) Krema gibi, çok tatlı.. Yarısını ben yarısını meleğim yedik..Çünkü yaklaşık bir bardak sütten yapmıştım, günlük olması lazımmış.. Şimdi her iki günde bir küçük cezvemizde miniş için yoğurt mayalıyoruz..

Elma püresini ve muzu da severek yedi ama birazcık gaz ve kabızlık problemi yaşadık. İki gündür vermiyorum, bu akşam yeniden başlarız belki.. Bir de havuç deneyelim bakalım..

Geçen haftanın en önemli olaylarından birisi de Yusuf'umu üç kere yatağın kenarından, resmen havada yakalamam! Artık çok tehlikeli bir bebiş olmaya başladı bu çocuk :) Yatağa bırakamıyorum, ard arda döne döne kenara geliyor, kendi yatağına bırakınca parmaklıklara tutunup kalkabiliyor.. Havalar tam ısınmadı diye yere de bırakamıyorum.. Eee, ben de bütün gün başında nöbet tutuyorum n'apalım..

Hem daha rahat mama yesin diye hem de gözümün önünde güvenle otursun diye acilen bir mama sandalyesi almamız lazım.. Aksi gibi babamızın sınavları başlıyor, "İki hafta benden size hayır yok" dedi! Bekleriz biz de..

Son olarak da dünkü maceramızı yazalım..

Dün hava açınca meleğimi gezdireyim biraz diye dışarı çıktık. Zaten alınacak şeyler de vardı. Biraz yürüdük, tam alışveriş yapacağım markete yaklaşmıştık ki hava birden kapandı ve bir iki dakika içinde dolu yağmaya başladı. Koşar adımlarla markete girdim. - Tabii bebek arabasıyla çok zor oluyor bu "koşar adım" olayı :) - Biz içeri girdiğimizde tipi şeklinde sulu kar yağmaya başladı! Kendime uzun uzun alışveriş yapıyormuş süsü vererek - aslında sadece sıvı sabun alacaktım oradan - dakikalarca reyonları dolaştım ama sonunda reyonlar bitti! Kasaya gidip ödemeyi yaptım ve orada bekleyip bekleyemeyeceğimi sordum. "Tabii bekleyebilirsiniz " cevabından sonra yarım saatimizi marketin çıkış kapısında geçirdik. Yağmur biraz durunca hemen çıktım ve eve zor yetiştik, bizim arkamızdan bir daha bastırdı çünkü.. Çok korktum meleğim üşüttü diye ama Allah'a şükür birşeyi yok iki gündür.. Bir daha hava durumunu dinlemeden dışarı çıkan ne olsun..











2 Nisan 2007 Pazartesi

İstanbul gezimizden aktaramadığım ayrıntılar :)

Minişim ara sıra dayısının bazı muzurluklarına kurban gitti ..




Bu canavar bizi hiç rahat bırakmadı :(


Bakmayın öyle masum masum durduğuna, kendisi tam bir canavardır.. Onu annemlere avucumun içinde henüz bir haftalıkken, daha gözleri bile açılmamışken getiren de benim maalesef.. Oysa başta herşey çok güzeldi.. O zamanlar adı "küçük emrah" Zuzu, üç erkek kardeşimin elinde hamur gibi yoğrula yoğrula büyüdü ve şimdi ısırmayı, tırmıklamayı hatta televizyon seyrederken bir anda ensemize atlayıp bizi yolmayı sevgi gösterisi ve oyun zannediyor ! Annemlerde kaldığımız süre boyunca ya onu bir odaya kapattık ya da kendimiz bir odaya kapandık :( Zaten benim kedi tüyüne alerjim var - yani varmış, Zuzu büyüynce öğrendim ! - Yusuf'u da "sevmeye" kalkar diye ödümüz koptu..


Sonraaa...

Giyinip kuşanıp gezmeklere gittiğimiz için çok mutlu olduk :)
Ama arada yorgun düşüp ağzımız ayrık uyuduk..



Diş ağrısı yakamızı hiç bırakmadı :(

Ama yine de tatilimizin tadını çıkarttık..


...................

İstanbul'dan aklımda kalanlar..

Oğlumun farklı seviliş şekilleri :)

Annanesi : Canlı performansım, "Zabu Mafu"m (Yusuf hiç durmadan zıplıyor çünkü bu aralar, zıp zıp gibi :) )

Dedesi : Akıllı bıdığım

Büyük dayısı : Gümüş gözlüm

Ortanca dayısı : Limon kabuğum, portakal dilimim, gönül sayfam :))

Küçük dayısı : "Pişup"um (Yusuf'un Fethicesi..)



İstanbul'dan içimde kalanlar..

Deniz.. En çok deniz.. Ne kenarında yürüyebildim, ne oturup seyrede seyrede bir çay içebildim! Sahil sefamızı son güne bırakmıştık ama Yusufcuk ateşlenince nasip olmadı.. Aşıyı vurdurduğumuz hastane deniz kenarında olmasa uzaktan da olsa göremeyecektim demek ki denizi..

Dokuz aylık hamile olan canım Sabriye ablamı göremedim.. Az önce aradım, "Sancı sayıyorum, sabaha haber verebilirim doğum için.." dedi. Allah'ım sen yardımcısı ol..

( Son )