31 Temmuz 2007 Salı

Ah İstanbul İstanbul olalı,
Hiç görmedi böyle böcük..
Ölüyorum yorgunluktan,
Büküldü boynum, omzumsa göçük..

...............

Pazartesi dedim ama ancak bu sabah yola çıkabildik biz.. Bavulumuzu hazırlamak biraz uzun sürdü de :))


Aslında sebep bu değil.. Babamız bu sabah arabayla Bolu'ya gideceği için onu bekledik ve yolculuğumuzun en azından yarısını rahat geçirdik arabada :))

Şimdilik iyiyiz.. Yusufcuk dayılarını görünce çıldırdı resmen.. Cilve üstüne cilve, gülücük üstüne gülücük.. Dedesiyle annanesi de doyasıya hasret gideriyorlar.. Ben de işin keyfini çıkarıyorum :))

Az önce dayıları sallayıp uyuttu onu, ben de içim rahat bir şekilde geçtim bilgisayarın başına.. Kısacık da olsa yazayım dedim.. Yeni yazı ve fotoğraflar için önce biraz gezmemiz lazım :)) Liste kabarık, ne kadarını gerçekleştirebilirim bilemem ama -çünkü yine bebiş arabasını getiremedim, araba faktöründen dolayı babama bağımlıyım :(( - inşaallah güzel bir tatil olur..


Şimdi gidiyorum, anneciğime yardım edeyim, akşam yemeğini hazırlamamız lazım :))

28 Temmuz 2007 Cumartesi

Özet geçiyorum günlükçüm:

- Yusufcuk artık yatak veya koltuklardan kendi başına inebiliyor... Önce yüzüstü dönüyor, sonra geri geri emekleyip kenara kadar gidiyor, sonra da temkinli temkinli kayıyor aşağı.. Ayrıca artık tutunduğu yerden ellerini çekip 5-6 saniye ayakta durabiliyor.. Çok da mutlu oluyor tek başına ayakta durunca, heyecanlanıp ellerini çırpıyor bebeğim..


- Benim minşim aslında televizyon seyretmeyi hiç sevmeyen bir bebek - Allah'a şükür - Tamam itiraf ediyorum, ona yemek yedirebilmek için "reklam izletme" taktiğini bile denedim ama televizyon ilgisini çekmediği için işe yaramadı :)) Yanlız bugünlerde "Bip bip bip bip bip biiiiiip, bi biskrem versemmmmmm" reklamını ne zaman duysa hemen emekleyip televizyona koşuyor.. Eskaza önüne birimiz geçersek ya sağa ya sola yatıp televizyonu görmeye çalışıyor :)) Yusufcuk ne iş? Yemek yemeye başlar mısın bi biskrem versem? Sahi bak, bir de bunu deneyelim..


- Yusufcuk yeni bir oyun buldu kendine.. "Mama sandalyesinin tepsisine oynaması için koyduğumuz oyuncakları yere atıp almamızı beklemece, almazsak ağlamaca, alırsak yeniden ve yeniden atmaca.." Eğile kalka bir hal oldum yaa.. Bir de eğilip attığı oyuncağın nereye gittiğine bakması yok mu şirin şirin, ısıra ısıra bitireceğim heryerini en sonunda..


-Gelelim babamızın Yusufcuğa aldığı harika bez kitaplara.. Yıkanabilen, yumuşacık bu kitaplar geçen hafta geldiler aslında ama ben ancak fırsat bulup fotoğraflarını çekebildim.. Daha önce de aynı yayınevinin bazı kitaplarını tanıtmıştım aslında bir yazımda.. Kitaplarımız yine Kaydırak yayınlarından ve yemin ederim ben yine reklam ücreti falan almadım :))

İlk kitabımız "Vız Vız Arı"



Arımız üstten bakınca sıradan bir oyuncağa benzese de arkasını çevirince kitabımızın yaprakları bir bir açılıyor.. Kulakları tırtıklı, Yusufcuk dokunmayı çok seviyor. Ayrıca arının içinde küçük bir çıngırak da var, sallayınca ses çıkarması bebişlerin ilgisini çekiyor..




İkinci kitabımız bir telefon..


Telefonun ortasındaki turuncu numaratör çevirdikçe çıkır çıkır ses çıkartıyor.. Bu da Yusufcuğun çok hoşuna gitti.. Alttaki sayfaları açıp açıp resimlere bakıyor.. Kulağına dayayıp "Aloo, babası hadi eve gel.." diyorum ama daha kendi kendine ahizeyi kulağına götürmeyi öğrenemedi..




Üçüncü kitabımız "Küçük Ayşe"


Kitabın kapağına bakınca Ayşeyi göremiyoruz ama zili çalınca Ayşe turuncu kapının arkasında gizlendiği yerden çıkıyor ve bize evini tanıtıyor :))


Bu kitabın özelliği Küçük Ayşe'nin kitap ayracı gibi kitaba eklenmesi ve her sayfada Ayşe'nin içine koyulabileceği bir cep olması.. Örneğin yatak odasında yatağının içine, sayfayı çevirip banyoya geçince de oradan çıkarıp küvete koyabiliyoruz Küçük Ayşe'yi :))




Bir de "Küçük Ahmet"imiz var tabii.. Kendisi bir kukla kitap :))


Hem elime geçirip kukla gibi konuşturuyorum hem de sayfalarındaki resimleri gösteriyorum Yusufcuğa..



Vee son kitabımız, benim ilerisi için kendisiyle ilgili büyük umutlar beslediğim uyku kitabı..


Yastık şeklinde tasarlanmış bu kitabın sayfalarını açınca uyuyan tavuklar, tavşanlar, pandalar ve uyumadan önce dua eden bir çocuk çıkıyor karşımıza..


Yusufcuğa bu kitabı okuyacağım günleri iple çekiyorummmm :))


- Bir sonraki yazımızı İstanbul'dan yazacağım inşaallah.. Pazartesi yola çıkıyoruz oğlumla biz.. Hem dedemizin ısrarlarına artık dayanamadığımız için hem de Yusufcuk kalabalıkta acısını biraz unutur, sakinleşir diye.. Henüz tam olarak çıkmayı başaramamış küçük dişimizin yanındaki arkadaş da kabarmış çünkü.. Bu arada ben de biraz dinlenirim tabii.. Ne de olsa iki kalifiye dadı -pardon dayı- var evde.. Yusufcuk onlara havale, hi hii..


- Aaa unutmadan.. Daha önceki kitaplarımız demiştim ya hani, işte onlardan biri olan "Vak Vak Ailesi"nin iki numaralı yavru ördeği kayboldu !! Buradan ona seslenmek istiyorum..


Sevgili iki numaralı yavru..
Kaç gündür evde bakmadığımız yer, aramadığımız köşe bucak kalmadı ama yoksun.. Zannımca evden kaçtın.. Lütfen geri dön.. Tamam Yusufcuk kardeşlerin gibi seni de diş kaşıyıcı olarak kullanmış, sayfalarını çekiştirmiş olabilir.. Emeklerken sizi elinden bırakmadığı için canın çok yanmış olabilir.. Kemirilmekten sayfalarının kenarları pörsümüş olabilir.. Hatta ve hatta anneciğin bile tam ortadan ikiye ayrılmış, "vak vak" diyen kısmı artık iyice bastırmadan "vak vak" diyemez hale gelmiş olabilir..


Ama lütfen geri dön..
Ben Yusufcukla konuşurum..
Zira aşağıdaki fotoğrafta da gördüğün gibi annen ve kardeşlerin yolunu gözlüyor, küçük kurbağanın tesellileri bir numaralı kardeşini susturmaya yetmiyor :))



( Tamam söz veriyorum, en kısa zamanda bir psikoloğa görüneceğim..)

25 Temmuz 2007 Çarşamba

Yusufcuğun uyku serüvenini anlatmak istiyordum ya ne zamandır, hazır onu uyutmayı başarmışken evi toparlamayı boşverip geçtim bilgisayarın başına.. Lütfen kimse bugün bana oturmaya falan gelmesin :))

Sevgili hamileler, yeni anneler ve henüz anne olmamış bayanlar.. Bu yazıyı okumayın zira ürkütücü öğeler içermektedir!!

...............


Yusufcuk daha doğar doğmaz kendini belli eden bir bebekmiş aslında.. Ben henüz narkoz etkisini atıp ayılamamışken babası bebiş odasında görmüş minişimizi.. "Diğer bebekler usul usul uyurken bizimki elleri havada miyaklıyordu.." demişti bana :)) Ben ayıldıktan sonra ilk kez emzirdiğimde de uyanıktı bebişim..

En çok uyuduğu günler hastanedeki ilk iki gündü zaten ama ilk gece bile o kadar ağlamıştı ki ertesi sabah diğer odalardan birinde kalan bir refakatçi bizim odaya gelip "Bütün gece ağlayan bebek bu muydu, nesi var, ememiyor mu?" diye sormuştu.. Emiyordu Allah'a şükür, hatta çok iyi emiyordu ama gaz problemimiz doğar doğmaz başladığı için sürekli ağlıyordu bebişim..

Eve döndükten sonra ilk üç-dört ayımızı hep "ciyak" modda geçirdik..

Ve bizim en önemli gündem maddemiz Yusufcuğu uyutabilmek olmuştu..

İlk zamanlar emdiğinde uyuyabiliyordu aslında ama uykusu çok kısa sürüyor, kıvranarak uyanıyor ve ondan sonra bazen dakikalarca bazen de saatlerce süren ağlama süreçleri başlıyordu.. Kolik ilerledikçe emerek uyuyamaz oldu :(( Emerken bile kıvranıyordu zaten.. Uyuyamadıkça da daha huysuz oluyordu, uyku başına vuruyordu yani..

Bu arada ben bir yandan ağlama krizlerimi atlatmaya çalışıyor, bir yandan içimdeki "Ben bu çocuğu büyütemem, neden bu kadar erken anne oldum ki.." diyen sesi bastırmaya çalışıyor, bir yandan da internetten konuyla ilgili yazılar okuyordum.. Ama itiraf etmeliyim, okudukça daha da bunaldım.. ( Tıpkı şimdi bebek öğünleri ve ek gıdalarla ilgili yazıları okuduğumda olduğu gibi )

Uyku konusunda hiç de bizim evde yaşanmayan şeylerden bahsediyordu yazılar! "Yeni doğan bir bebek ortalama 20 saat uyur..", "Gündüz uykuları yaklaşık üç saattir, bu süreyi aşarsa bebek uyandırılıp emzirilmelidir..", " Bebek emzirilip yatağına bırakılmalı ve kendi kendine uyuması sağlanmalıdır..", " İlk ayın sonunda gece uykuları düzene girer.." vs. vs..

Oysa benim minişim asla günde 20 saat uyumuyor, emme aralıkları en fazla bir saat sürüyor ve asla kendi kendine uyuyamıyordu !!

Defalarca doktora gittik - anlayamadığımız bir problemi, bir rahatsızlığı mı var diye - ama çok şükür hasta değildi. "Kolik.." diyorlardı genellikle ve sakinleştirici birkaç öneride bulunuyorlardı.. Denemediğimiz yöntem kalmadı diyebilirim.. Sıcak havlu, karnını ovma, pedal çevirme hareketi, elma yağı, badem yağı, ıhlamur, anason, kolik önleyici bir damla, battaniyeye sarma, dik uyutma.. Daha neler neler.. Ama hiçbiri işe yaramadı ve saatlerce ağlayan Yusufcuğu susturmak pek mümkün olmadı..

Ozan şimdi şimdi itiraf ediyor, o günlerde eve gelmek istemiyormuş, ayakları geri geri gidiyormuş.. Çünkü tahammül edilebilecek bir durum değildi gerçekten ve elimizden hiçbirşey gelmiyordu.. Sadece geriliyor, oda oda dolaşıyorduk..

O günlerden küçük bir kare..




İşte o günlerde sallamanın büyüsünü keşfettik.. Başka hiçbir türlü uyutamadığımız Yusufcuk babası kucağına alıp sallamaya başlayınca dalıyordu.. Ben de hemen yatıp bazen yarım saat bazen bir saat uyuyabilmenin keyfini çıkarıyordum.. Ama ilk günler ağlayarak "Allah'ım ne olur bari 15 dakika uyuyabileyim.." diye yalvardığımı çok iyi hatırlıyorum..

Kırkımız çıktıktan sonra bir şurup kullanmaya başladık ve çok faydasını gördük.. Daha önce yazmıştım, Nurse Harvey's.. Yusufcuğun uyumasına hiçbir katkısı olmasa da en azından saatlerce süren ağlamalar kesilmişti.. Ama hala uyku problemimiz vardı ve kucağımda sallamadan uyutamıyordum Yusufcuğu.. Uzun bir süre ayağımda sallayarak uyutmaya alıştırmaya çalıştım ama olmadı.. O küçük haliyle dirseklerinin üzerine kalkıp bıdı bıdı söyleniyordu bana :)) Tam gaz kucakta sallamaya devam ettik biz de..

Yusufcuk ve ben çok uzun bir süre bir bütün halinde uyuduk :)) Sallayıp uyutuyor, sonra da başını omzuma dayayıp kendim yarı oturur pozisyonda uyuyordum.. Kucağımdan bırakır bırakmaz uyanıyordu çünkü.. Kucağımda birbuçuk saat bile uyuduğunu görünce aylarca bu şekilde sürdü uyku maceramız..


Aslında ilk günlerden itibaren emziğe alışsaydı - birçok doktor normalde emziğe karşı çıksa da kolik bebeklerde kullanılmasını tavsiye ediyor - belki daha kolay olurdu uyuması ama ağzına emzik verir vermez suratını ekşitip çıkarıyor, biraz ısrar edersek öğürüyordu bizim bücürümüz..
Atı yedi haftalıkken almaya başladı emziği ama gün içinde asla emmiyor, sadece uyuyacağı zaman alıyordu. Karnının tok olduğundan emin olduğum zaman emziği verip sallayarak daha kolay uyutabiliyordum ama uyku süresi hiç uzamadı minişimin..

Gündüz uykuları nadir istisnalar dışında hep yarım saat sürdü, hala da öyledir.. Gece de bir iki saatte bir uyanıyor ama Allahtan emer emmez hemen dalıp uyuyordu.. Hatta bazen emziğini ağzına verince de dalıyor, bir saat daha uyuyordu.. Ama son bir aydır - diş çıkarma sürecinde - asla emziği almıyor yine.. O yüzden de uykuya dalma süreçleri yine kabusa dönmeye başladı.. Sakinleşip rahatlayamadığı için dalamıyor, dalamadıkça da gerilip ağlıyor saçını çeke çeke..

Vee.. gün geldi, gittikçe büyüyen Yusufu - o zamanlar çok güzel kilo alıyordu minişim- kucakta sallaya sallaya benim sağ omzum ve kolum "Biz artık oynamıyoruz işte.." diye mızıkçılık yapmaya başladılar.. Öneriler üzerine Yusufcuğu yanıma yatırıp ninni söyleyerek ya da başını okşayarak uyutmaya çalıştım.. Çok yorgun olduğu birkaç sefer dışında o kadar çok ağladı ki bundan da vazgeçmek zorunda kaldık ve başka bir çare aramaya başladık.. O sırada Ozan'ın annesinin salıncak teklifi hayatımızı kurtardı :)) Salıncağı aldık ve artık Yusufcuğu orada sallayarak uyutuyorum.. Ama babaannesinin deyimiyle "uykusu sert" bir oğlum var ve 20 dakika veya yarım saat sallatıyor kendini bazen.. Dalması için eline oyuncak veriyorum, saçma sapan ninniler söylüyorum ya da ayaklarını okşuyorum bir yandan.. Bazen de orada iyice sersemletip emzirerek uyutuyorum.. Hala belli bir tarzımız yok yani :))


Emeklemeyi öğrenmesi ve etrafı daha da iyi inceleme fırsatının doğması Yusufcuğu uykudan daha da uzaklaştırdı.. Sanki hiç uyumamak istiyor, sürekli birşeyleri karıştırmaya çalışıyor.. Ozan diyor ki, "Bu çocuk etrafı, yaşamayı, keşfetmeyi o kadar çok seviyor ki uyku ona kayıp gibi geliyor galiba.." Sanırım haklı.. Uyumamak için direnir mi bir bebek, bizimki direniyor..

Canım Sümüklücüm, "Peki uyuyamadığı zaman ne yapıyor bu oğlan?" diye sormuş geçen yorumlarından birinde.. Açıklıyorum, tam bir mini boy deli danaya dönüşüyor.. O halini tarif etmek bile çok zor.. Birkaç kere Ozanla denedik, bakalım uykusu iyice gelince biryerde sızıp kalacak mı diye ama nafile.. Gözleri kapansa bile inatla açıp beni sallayın diye ağlıyor.. Emekleyip emekleyip kendini koltuklara ya da başını yere vurmaya kalkıyor.. Ciyak ciyak bağırıp gelip bacaklarıma yapışıyor.. Sallamaktan başka çaremiz kalmıyor yani çünkü benim oğlum kendi kendine u-yu-ya-mı-yooooooooorrrrrrrr..

Özellikle son bir haftadır çok daha gergin ve huzursuz.. Diş çıkarma dönemi problemimizi daha da arttırdı ve biz acil çözüm önerileri araştırıyoruz.. Bugün doktorumuzla sakinleştirici bir ilaç kullanıp kullanmama konusunu görüşeceğiz.. Doğal bir damla var uyuyamayan bebekler için ama ben doktora danışmadan kullanmak istemedim şimdiye kadar.. Ama başka çarem kalmadı galiba..

Şu andaki genel uyku tablomuz gece 11-12 civarı yatış, 6-7 uyanmadan sonra sabah 8-9 civarı kalkış, gündüz kısa süreli iki-üç uyku..

Yusufcuğun uyuyamasıyla ilgili çeşitli tezler var :)) Annemlere ve birçok büyüğe göre açlığından uyuyamıyordu ilk günlerde ve mama vermem için çok ısrar ettiler.. Ama Yusufcuğun uyanmasının nedeni o günlerde olduğu gibi hala açlık değil, bağırsak kökenli sorunlar.. Acıktığı için uyandığı zamanları çok rahat ayırdedebiliyorum çünkü o zaman doyana kadar emiyor, hemen dalmıyor.. Ama genelde uyksunda mızmızlanıp yatağın içinde dönmeye başlıyor ve öyle uyanıyor.. Sonrasında birkaç küçük "bırt, bırt.." sesi problemi açıklıyor zaten.. İki fırt çekip hemen dalıyor :)) Ben uzamış koliğe bağlıyorum bu durumu ve geçeceği günü iple çekiyorum..

Hiç mi uzun uzun uyumadı Yusufcuk?.. Hatırımda kalan sadece üç güzel anımız var bununla ilgili :)) İki günlükken dört saat, daha sonra da iki kere yedi saat uyumuştu aralarda hafif hafif uyanarak ama emmeden.. Her seferinde gittim geldim nefesini dinledim çocuğun, Allah korusun birşey mi oldu diye.. Ben alışkın değilim ki böyle şeylere.. Uzun uzun uyuyunca korktum valla..

Yusufcuğun uyumamasının en büyük yan etkisi benim de uyuyamamam.. Ben ki uyku için yemek yemeyi bile feda eden bir kişiliktim - yakinen tanıyanlar bilir- haliyle biraz zorluyor bu durum beni.. Uyuyamadıkça gergin ve tahammülsüz oluyorum maalesef :((


( Bu arada çok önemli not : Yusufcuk beni affetti, hatta tek dişiyle ısırmak suretiyle intikamını da aldı, ödeşmiş olduk :)) Parka bile götürdük biz oğlumu neşelensin diye.. )



İşte böyle.. Ana hatlarıyla bizde durum bu..

Oğlum bilse uyurken bu kadar güzel olduğunu belki uyur uzun uzun ama bilmiyor ki..


24 Temmuz 2007 Salı

Şu anda kendimle küsüm, konuşmuyorum..


Ben çok kötü bir anneyim, hem de çok..

Tamam bütün gece istisnasız her saat başı hatta iki kere yarımşar saat arayla uyanmış, beyni sulanmış bir halde olabilirim.. Yusufcuk saat 5:30'da uyanıp 6:15'e kadar huzursuz huzursuz kıvranmış ve beni çok bunaltmış olabilir.. Daha sonra kaksını yapıp bütün kıyafetlerini batırmış ve giyinmemek için ağlamış, kurtcuk gibi kıvranmış olabilir.. Tam "Artık rahatladı, uyur.." derken defalarca süren gergin bir salıncak-emme döngüsü yaşamış olabiliriz.. Mızmızlandıkça daha çok bunalmış, tahammülümü tüketmiş olabilirim ama yine de oğluma bağırmamalıydım.. Bağırmamalıydım...



Kendimden nefret ediyorum..

Hele de Yusufcuk sabah gazı falan da yokken içini çeke çeke ağladığından beri.. Ona bağırdıktan sonra uyuduğu için içlendi demek ki.. Uykusunda ağladı yavrum benim.. Uyandırınca da masum masum baktı yüzüme boncuk gözleriyle.. İçimi eritti..



Özür dilerim annecim, özür dilerim meleğim..

Lütfen beni affet..

Lütfen..

23 Temmuz 2007 Pazartesi


Bu haftasonuna,
güzel bir çiçekle kutlanmış evlilik yıldönümümüzü ( 21 Temmuz )


Şehrin kenarında yapılmış güzel pikniğimizi..

Ve ilk oy kullanma tecrübemizi sığdırdık biz...



Gelelim ayrıntılara :))

İyice sordum soruşturdum, çiçeği bu sefer satın almış Ozan, önceki gibi beleş değil yani :))
Bu sefer de benim hediyem yoktu, iyi mi?
Ben de hediye olarak piknik sepetimizi hazırladım ve Ozan'ın ne zamandır gitmek istediği ama arabamız olmadığı için benim razı olmadığım - bebek arabası ve o kadar eşyayla önce uzun uzun yürüyüp sonra da bir dağın eteğine çıkmak takdir edersiniz ki pek razı olunacak bir durum değil :)) - pikniğimizi gerçekleştirmeye karar verdik. Evden çıkmadan önce asla söylenmeyeceğime dair kendi kendime söz verdim ve çok yorulsak da harika bir gün geçirdik.. En mutlu olanımız da herzamanki gibi minik meleğimizdi..

Kaan bebiş taa İngilterelerde çingene salıncağında uyur da benim meleğim durur mu? Piknikte ilk çingene salıncağı deneyimimiz de yaşamış olduk..


Yapması babadan..



Sallaması anneden..

Mışıl mışıl uyuması de minik melekten :))

Yanlız bizim salıncak biraz küçük oldu sanırım, ayaklarını sığdıramadık bücürün.. Bir dahaki sefere şöyle kocamaaaan bir pike götürmem lazım..


Ayrıca Yusufcuğun çingene salıncağında uyuma rekorunu da not emeliyim buraya.. Tam 35 dakika!! Daha kısa uyuyan bebek olmamıştır eminim.. Şimdi sorum şu, bu bile işe yaramadıysa bizim bebişin uzun uzun uyuması için başka yol kaldı mı denenecek?


..............................


Yusufcuk uyurken Ozan tek seferlik pratik mangalımızı yaktı - hiç memnun kalmadık bu arada, denemenizi pek tavsiye etmem - ve köftelerimizi pişirdi..


Ben de onları afiyetle yedimmm..

Yusufcuk uyanınca da onu tutmak pek mümkün olmadı.. Babasıyla oyunlar oynadı, yapraktan dikene ne bulduysa inceledi..

Eve gider gitmez ilk işimiz bu kir ve toz yumağını cupcuplamak oldu :)) Ayakları karardı resmen toprakla oynamak için cabaladıkça.. Oğlumu hiç bu kadar kirli görmemiştim ama bir o kadar da mutluydu..

Bir kısım nebatatın da tadına baktıktan sonra hava kararmak üzereyken eve döndük :))

...................

Ertesi sabah yataktan belimin sol tarafı ve sağ omzum iptal olmuş bir halde kalktım! ( Bu arada benim kolum ve boynum hala geçmiş değil, hatta çok kötü durumda.. Doktora gittik geçen hafta ve adam lif kopmuş olabileceğini, kalıcı bir hasar bırakabileceğini söyledi, "Güzel bir ilaç yazayım.." dedi, yaza yaza ağrı kesici yazmış! Bu doktorla ilgili ciddi şüphelerim var.. Hani oluyor ya hastanelerde, hastabakıcılar falan giriyor doktorların yerine onlar yokken, kesin öyle birşey var bu işin içinde... )

Kahvaltımızı edip oyumuzu kullanacağımız okula doğru yola çıktık.. Gideceğimiz yer 100 metre ya var ya yok ama ben Yusufcukla ilgili ne var ne yoksa aldım yanıma.. Biberon, cici bebe, penye battaniyesi, diş kaşıyıcısı, şapkası, oyuncağı vs. vs.. Zannediyoruz ki dakikalarca sırada bekleyip Yusufcuğu oyalamaya çalışacağız.. Allah'a şükür hiç umduğumuz gibi olmadı.. Gider gitmez kartondan bozma minik kabinimizde :)) oyumuzu kullandık ve "Eee, bu kadar mıydı?" deyip evimize döndük..

..................

Bugünlerde çoook önemli iki konuda yazmak istiyorum ama hala fırsat bulabilmiş değilim.. Birincisi Yusufcuktan somut örneklerle uyku konusu, ikincisi de özellikle Asya ve yeni annelerin yazdıklarından hareketle doğum sonrası depresyon..

Babasının Yusufcuğa aldığı harika kitaplar da var tabii sırada..

Of yaa, hayata yetişemiyorum artık ben!

20 Temmuz 2007 Cuma

- Yusufcuk bugün on aylık oldu !
Zaman nasıl geçiyor, hala anlayabilmiş, hızına yetişebilmiş değilim.. Daha dün gibi fındık kadar bebişimi yoğunbakımda kucağıma alıp boncuk gözlerine baka baka "Hoşgeldin meleğim, hoşgeldin hayatıma.." deyişim.. Daha dün gibi..

- Sonunda olan oldu ve aslında yanlız anne ve baba için tasarlanmış iki kişilik yatağımız üç kişiye iyice dar gelmeye başladı.. Biz de olabilecek en doğru şeyi yaptık, babamızı salona gönderdik :)) Zavallım yine kanepede uyuma günlerine geri döndü.. Bu diş huzursuzluğu geçene kadar böyle idare etmemiz lazım çünkü küçük beyi yatağına yatırınca basıyor yaygarayı.. Hoş yanımda da öyle uzun uzun uyumuyor ama en azından defalarca yerimden kalkıp onu kucaklamak zorunda kalmıyorum.. Bazen uyandığında elimi üzerine koyuyorum, kendini kucağımda zannedip dalabiliyor.. Bu da bir saat fazladan uyku demek :))

Bu arada bebiş yatağı üreticilerine sesleniyorum.. Bu yatakları neden bu kadar küçük yapıyorsunuz? Misal, benim oğlum sığamıyor içine.. Yatağı başına yatırıyorum, ayak tarafından kalkıyor.. O yana gidene kadar da başını küt küt vuruyor tahtalara.. Yapsanız şöyle 2.80'lik bir yatak, döne döne uyusun bebişler..

Bizim yatak bile yetmiyor bu aralar Yusuf'a.. Çünkü uykuda emeklemek gibi bir huy edindi kendisi.. Azıcık uykusu hafifledi mi hemen emekliyor yüzünü yatağa süre süre :)) Valla şaka yapmıyorum yaa, iki kere düşmek üzereyken yatağın ucunda yakaladım bücürümü gecenin bir yarısı.. Artık koca bir urganla belinden kendime bağlayacağım ben bu çocuğu, yoksa gece gece düşüp iş açacak başımıza.. " Ya da.." diyorum Ozan'a, " Şöyle bizimki gibi bir yatak alalım, atalım bizim yatağın yanına yere, döne döne uyusun bütün gece.. Kafayı vurdu derdi yok, yataktan düştü derdi yok.."

- Bugün Yusufcuk üç kere çamaşır sepetinin altında kaldı, iki kere elini çamaşır makinesinin kapağına sıkıştırdı, bir kere düştü ve bir kere de elini çekmeceye sıkıştırdı.. Peki bunlar olurken annesi neredeydi? Ne yapıyordu?

Yanındaydı.. Saniyeler içinde gerçekleşen bu hadiseleri engellemeye çalışsa da başarılı olamıyordu :))

( Allah'a yalvarıyorum bugünlerde, bana en az Yusufunki kadar enerji vermesi için.. )


- Artık en büyük merakımız masa ve sehpaların altı :)) Ne var orada mutlaka öğrenmemiz lazım..



- Uyku başıma vurdu benim yaa.. Hopiş, hopişşşşşş.... Hadi kaçtımmm...

19 Temmuz 2007 Perşembe

Baştan uyarıyorum, bu çoooookkk uzun bir yazı !

- Az önce Ozan aradı, bir arkadaşının hanımı hamileydi, aylardır heyecanla bekliyorduk Salih beyin gelmesini.. Doğuma girmişler az önce.. Allah'ım hayırla, sağlıkla, kolaylıkla doğmasını nasip etsin küçük bebişin.. Akşama minik bebiş görmesi var yaşasın..

- Hepinizin Regaib Kandili'ni ve üç aylara kavuşmasını tebrik ederim.. Bu günler Yüce Allah'ın bizi affetmek için, bize ihsan etmek, lütufta bulunmak için belirlediği çok özel günler.. İnşaallah değerlendirebilir, feyz alabiliriz..

- Yusufcukla ilgili çoook şey birikti yazacak ama o yeni bir yazı olsun artık.. Sadece şu kadarını yazayım, yeni diş bize, biz de ona alıştık.. Yusufcuğun bünyesi de alışmış olmalı ki ishal ve ateş bitti gibi.. Yanlız Yusufcuğun Calpol bağımlısı olmuş olmasından endişeliyim.. Su gibi içti yavrucum benim.. Herşeye sıkı sıkı kapattığı o küçücük ağzını daha Calpol şişesini görür görmez serçe yavrusu gibi açması da ilginç bir ayrıntı.. Karar verdim, yemediği yemeklere Calpol katıp vereceğim bundan sonra :))

- Gelelim köye.. Gerçi Asya ve Tuba artık tatil yazısı okumak istemiyorlarmış ama bizim tatilimiz deniz, kum, güneş içermiyor :)) Gerçi ufak bir göl maceramız var ama o kadar da olsun artık, n'apalım..


Canım annanecim ve küçük siyah kedi bizi uğurladıktan sonra sabah erkenden Ozan'ın köyüne doğru yola çıktık. Ama ne gün? Hani o hafta en sıcak olan, bazı işyerlerinin ve kamu çalışanlarının bile izinli olduğu gün vardı ya, işte o gün.. Otobüs klimalı olduu için ve Yusufcuk da iki kere uyuduğu için rahattık çok şükür ama araç hararet yaptığı için yavaş yavaş gitmek zorunda kaldık.. Tam da köye yaklaşırken çok büyük bir kaza da atlatınca - çok afedersiniz, moron bir kamyonet şoförü koca yolu geçmek isterken yolun tam ortasında durdu ve biz ani frenle savrulduk - köye varınca toprağı öpesim geldi..


Köydeki tatilimiz boyunca Yusuf paşanın keyfine diyecek yoktu.. Daha İzmir otogardan başladı omuzlar üzerindeki tahtırevan keyfi.. Köyde de güneşten etkilenmesin diye hep şemsiyeyle gezdirdik bücürü.. Yani Gökçek Gökçek olalı böyle sosyetik bebiş görmedi..



Tatil boyunca çok güzel beslendik, resmen semirdik. ( Tabii bu çoğul kullanım "-dik" Ozan ve benim için geçerli, Yusufcuk bildiğiniz gibiydi yine ) Ozan'ın yengeleri ve ziyaret ettiğimiz akrabaları sağolsun, bükmelerle, katmerlerle beslediler bizi.. Hepsinin ellerine sağlık..



Eğirdir Gölü'ne gittiğimizden bahsetmiştim daha önce.. O gün en mutlu günüydü belki bebişimin.. Zaten banyo delisi olan Yusufcuk, gölü görünce çıldırdı resmen.. Suya sokana kadar - başta ben cesaret edemedim üşür diye ama hiçbirşey olmadı çok şükür - dakikalarca ağladı. Tabii çıkınca da öyle.. Babasıyla harika bir göl sefası yaptı oğlum..


Yorulunca da ona güzel bir yatak yaptık ve uzun uzun uyudu açık havada.. -Ben bu çocuğu evde de balkonda mı uyutsam ne?- Biz de bunu fırsat bilip Yusufcuğu babaannesine bıraktık ve göl kenarına indik yeniden Ozan'la..

Önce biraz kenardan seyrettim gölü..

Sonra dayanamadım, attım kendimi engin sulara..



Daha sonra uzun bir safari macerası yaşadık Karadağ'da :)) - bu "safari" Ozan'ın deyimi, benim değil - Ozan'ın babasının bir arazi jipi var. Beş kişi ona doluştuk, baktık olmadı, Ozan ve amcamız Onur jipin arkasında sallanarak gitmek suretiyle eşlik ettiler bize..

O gün de çok mutluydu Yusufcummm.. Ozan'la hep diyorduk, köyde şöyle dikensiz, çalı çırpısız biryer bulsak da Yusuf'u bıraksak, kumlarla oynasa.." diye, o gün tam istediğimiz gibi biryer buduk. Yusufcuk bana fırsat vermeden kendi emekleye emekleye daldı zaten kumlara.. Sonra baktı ki dizleri acıyor, oturdu, dakikalarca oynadı taşlarla :))


"Doğa"l aile..

Yusufcuk babaannesi, dedesi ve amcasıyla..

Eve dönerken normal yoldan değil de dağ yolundan, köyleri geze geze, tarlaları dolaşa dolaşa döndük.. Oranın deyimiyle bir "günaşık" tarlası görünce durduk ve hemen birsürü fotoğraf çektik :))


Hani bir laf vardır, -çok afedersiniz- "Homa'nın sığırı" diye.. İşte o lafta bahsi geçen Homa'ya gittik bir sonraki hafta.. Sığırları görmeye değil ama , şelalesini görmeye :)) Tamam Niagara kadar büyük değildi ama yine de güzeldi.. Şelalenin altında güzel bir piknik yaptık, oğlumu suya soktuk yine.. Ama bu sefer fotoğraf çekecek kadar uzun tutamadık maalesef, su buz gibiydi çünkü, üşür diye korktuk..




Oradan dönüşte, yine bizim "dağ sevdalıları"na uyup bu sefer Bozdağ'a gittik.. Efendim bu dağ adından ve aşağıdaki fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere boz gerçekten.. Gördüğüm toplam ağaç sayısı bir elin parmaklarını geçmez.. Allahtan çalılar var da biraz yeşillik katmış ortama..


Eve dönmeden bir gün önce Ozan'ın ebesinin - onlar annaanne ve babaanneye ebe diyor - nefis "hayır aşı"nı yedik.. Keşkek ve hayır aşı benim favorim.. Keşkeği düğünlerde yapıyorlar köyde.. Resmen yaz gelse de keşkek yesem diye bekliyorum her sene.. Ama bu sene gittiğimiz düğün evinde keşkek kalmamıştı, nasip olmadı yemek :((

Hayır aşının tarifini isteyenler mail atabilir ama herşeyden önce odun ateşi gerekiyor..

Aşağıdaki fototğrafa bakıp yardım ettim zannetmeyin.. Benim yardımım sadece yeme esnasında oldu. Ama bir kerecik elimi daldırmasaydım içimde kalırdı :))




Köyde minişim birçok "ilk"i yaşadı tabii.. Mesela kaplumbağalarla ilk tanışma..



İlk bisiklet denemesi..


İlk oyuncak kavgası..

Amcası ilk verdiğinde yüzüne bakmadı bu arabanın ama bu küçük abimiz oynamak isteyince de odanın taa bir ucundan hırslı hırslı emekleyerek gelip elinden almaya uğraştı :)) Sölene söylene hepimizi gülmekten öldürdü.. Kıskanç olacak galiba küçük erkeğim..



Daha koyacak onlarca fotoğraf, yazacak onlarca şey var ama bu kadar yeter sanırım.. Yusufcuk uyanmak üzere.. Son olarak köydeki evin önünde çekildiğimiz bu fotoğrafları koyalım ve yazımızı bitirelim artık :)) Her sene tam burada fotoğraf çekip koyacağım Yusufcuğun albümüne inşaallah.. Hem her sene nasıl büyüdüğünü görecek hem de tatlı tatil anıları olacak oğlumun inşaallah..



( Az önce fotoğrafları eklemek için klasöre baktım da yaklaşık beş bin fotoğrafı olmuş Yusuf'un.. Olayı biraz abartmışım galiba.. )

15 Temmuz 2007 Pazar

Köye gitmeden önce :)) İzmir'den (İKEA'da) aldığım birkaç şeyi paylaşmak geldi içimden nedense.. Belki çok severek aldığım belki de sizin de işinize yarayabilir diye düşündüğüm için..


Bunlar bebişim için aldığım yumuşak oyuncaklar.. Aslında daha çok çeşidi vardı ama bizim küçük seçici, kendisine uzattığım birçok seçenek arasından yanlızca bunları beğendi ve alıp hemencecik kemirmeye başladı :)) Diğerlerine bakmadı bile.. İşim var benim bu minişle galiba.. Yakında bizi de beğenmez bu küçük bey :))

Bunlar diş kaşıyıcı değil ama gel de bunu Yusufcuğa anlat..

Bu oyuncaklar neden işime yaradı? Şimdi bu konuya değinelim..

Benim minişim malumunuz uykuyu pek sevmeyen ve uyuyacağı zaman da çok zor dalan bir bebek.. Sallayarak uyutsam da durum değişmiyor.. İzmir'e gitmeden önce, eline birşey verip salladığımda daha çabuk daldığını farketmiştim.. O zamanlar diş kaşıyıcı ya da emzik tutucuyla falan idare ediyorduk ama ben sıkıca kavrayabileceği yumuşak bir oyuncak arıyordum. İşte bu minik şeyler tam bunun için.. Şimdi uyuyacağı zaman Yusufcuğun eline "kapliş"i veriyorum, o da kafasından sıkı sıkı tutup onunla uyuyor.



Bunlar da küçük parmak kuklalarımız.. Yusufcuğu mamiş yerken oyalamak için..




Yemek yedirme seanslarımız hala çok acı verici geçiyor. Hele dişi patladığından beri jel sürmek için bile ağzını açamıyoruz tatlımın.. Arada gazoz içmek ya da zararı faydasından fazla olan birşeyi ( mesela çokokrem ya da hazır pasta ) yemek için kucağıma atlıyor ama onlar sayılmaz.. Hala yemek yemiyor benim minişim..


Kendimi ne kadar kötü hissettiğimi anlatamam.. Anne olarak çok yetersizim galiba.. Yusufcum fındık kadar kaldı.. Emzirsem de vitamin kullansak da durum değişmiyor.. Sağlığı yerinde çok şükür ama insanlar kaç aylık diye sorduğunda aldıkları cevaba şaşırıp bir daha dikkatlice bakıp "hımm" diye burun kıvırdıklarında çok moralim bozuluyor..


Neyse..
Ben aldıklarımdan bahsediyordum değil mi..

Bu kadar oyuncak ve kuklayı derleyip toplamak için de bu kutular birebir..





Bu da yine İKEA'dan aldığım alt değiştirme takımı..



Adı bu olmayabilir ama ben böyle tarif edebildim :)) Bebişin yatağına takılabilir olması çok hoşuma gitti.. Hem yer kaplamıyor hem de bez, pamuk, krem vs. ne varsa ortadan kaldırıyor..

Ama bunu taktığımdan beri Yusufcuğu yatağına bırakamıyorum. İstisnasız her seferinde devirdi çünkü ne var ne yoksa .. O da birşey değil, bu kutulara tutunup kalkmaya çalışıyor ama kancalar kaydığı için düşüp duruyor.. Kafasını tahtalara vuracak diye korkuyorum..



Sadece Yusufcuk için değil, evimiz için de bazı şeyler aldım tabii..
Örneğin bu küçük, şeker gibi vazoları ya da renk renk bıçakları..



( Domates, biber ve kurusoğana yardımlarından dolayı teşekkür ediyoruz )

Bu kesme tahtası da harika..



İçinde ne doğrarsanız doğrayın ikiye katlayıp hiçbiryere dökmeden tencereye ya da kaseye boşaltabiliyorsunuz.. Çok işlevsel gerçekten.. Ben gıcık olurum da doğradığım domatesleri tencereye veya tavaya boşaltırken suyunun kenarlara akmasına :)) O yüzden bana çok hitap etti bu ürün..


Aldığım üç küçük tencere ve tavanın fotoğrafını da koymayayım artık.. Onlarla oğluma minik minik yemekler yapacağım inşaallah..


Bir de yese miniciğim, bir de yese..