Kreş bize "merhaba" dedi sonunda ve ilk ağır hastalığını yaşadı Yusufcuk.. Buna hazırlıklıydım aslında, birçok kişi uyarmıştı beni kreşe yeni başlayan çocukların ilk haftalarda yeni bir ortama girmenin yol açtığı yeni hastalıklarla karşılaşacağı konusunda.. Ama bu kadar ağırını beklemiyordum :(( Altı gündür mikrobik, ateşli bir ishalle boğuşuyoruz..
Hasta olduğu için hafta başından beri evdeyiz Yusufcukla.. Yarın da göndermeyeceğim sanırım.. Araya bir de haftasonu girdikten sonra, Pazartesi günü ne yapacağız bakalım.. Tam da "alışıyor" derken herşey "sil baştan" oldu :((
Hastaneye gittiğimiz gece, tüm ateşine ve halsizliğine rağmen çok şirindi Yusufcuk.. Normalde daha kayıt yaptırırken bile basar çığlığı ama çocuğa öyle bir işledim ki "Doktor elindeki telefonla sana bakacak, karnına koyup "aloo" diyecek ve karnını dinleyecek.. Sonra boğazını ve kulaklarını kontrol edecek, anne temizlemiş mi diye :P Sonra da ilaç yazacak.. Ve sen hiç ağlamazsan çıkışta kocaman bir lolipop senin olacak.." diye, muayenede gıkını çıkarmadı Yusufcuk.. Sadece boğazına bakılırken biraz korktu ve "Doktoy, şen yapiyon doktoyyyy!!" diyerek odadaki herkesi kahkalara boğdu ama genelde iyiydi.. Ağlamasız sızlamasız ilk muayenemizdi, elhamdulillah.. Çıkışta aldığımız lolipopu da daha yolu yarılamadan kıra kıra yedi bitirdi minik canavar :))
İshal gerçekten çok ağır birşey.. Ne hali, ne iştahı ne de neşesi kaldı Yusufcuğun.. Doğduğundan beri ilk defa bu kadar halsiz ve keyifsiz gördüm onu.. Neyse ki bugün biraz iyiydi, toparlanmaya başladı.. Ama verdiği onca kiloyu, kaybettiği iştahı nasıl toparlayacağız, hiç bilmiyorum.. Allahtan ki hastaneye yatmasına gerek kalmadı.. Su içmeyi reddetmediği için serum taktırmadık.. Kusması da yoktu çok şükür.. Evde ben sürekli su, meyve suyu, bal şerbeti içirdim meleğime..
İnşaallah yarın daha iyi olur.. Bir haftadır kursu ekiyorum onu kreşe bırakamadığım için ama yarın seminerler yeniden başlıyor ve onlara katılmamak gibi bir seçeneğim yok.. Sanırım onu da yanımda götüreceğim..
.......................
İki yıl sonra ilk defa küçük çantalar kullanıyorum bu aralar.. İçerik biraz az :P Yusufcuk kreşte olduğundan yanımda onunla ilgili pek fazla şey yok artık.. Birlikte dışarı çıkacağımız zaman yine eski bavulumsu çantama dönüyorum tabii, o ayrı :))
Yanımda neler varmış bakalım?
Cüzdanım, telefonum ve pasaportum (yeni aldım da :P), yavruşla benim gözlüklerimiz, zor zamanlar için minik bir araba ve lolipop, kurs kitaplarım, Yusufcuğun beresi ve bezi ( ne olur ne olmaz, di mi), lotus kokulu Fa kolonyam, not defterim- kalemim ve mendilim (olmazsa olmaz!), fotoğraf makinesi için yedek piller, aynam ve dudak nemlendiricim (havalar soğudu, yandım ben, çatlak çatlak olacak yine yüzüm!), flash discim ve evden çıkarken takmayı sürekli unuttuğum için artık yanımda taşıdığım saatim, künyem :))
Hatırlatıyorum, bu, çantamın küçük hali :P
......................
Aşağıda görünenler, Yusufcuğun "motorlu taşıt filosu"nun yarısının yarısıdır desem fazla abartmış olmam herhalde!!
Ama bir taşla iki kuş vurdum.. Motoru, saçlarını kestirmeyi kabul etmesi ve kuaförde ağlamaması şartıyla aldım.. Maşallah hiç ağlamadı miniğim.. Hem onun istediği oldu hem de ben artık saçları gözlerine girmeye başlayan fakat her kestirme lafı açıldığında köşe bucak kaçan Yusufcuğu "Nasıl traş ettiririm?" derdinden kurtuldum :))
Demek ki istediğimiz herşeyi ağlatmadan, zorlamadan yaptırabileceğiz Yusufcuğa.. Yeter ki onu ikna edecek makul çözümler bulalım :))
.......................
.....................
Yusufcuğun (tabii ki aslında düşünceli öğretmeninin) bana Öğretmenler Günü hediyesi..

Dün ve önceki gün sorduğumda kreşe gitmek istemediğini söyledi Yusufcuk bana.. Çünkü kreşin manasını anladı artık.. Yeni oyuncaklar ve arkadaşlardan ziyade "anneden ayrılık" demek kreş.. Kreşe başladığından beri çok ama çok düşkünleşti bana.. Eski halini bile mumla arar oldum.. İstisnasız her an kucağımda oturmak istiyor, benim ona sarılmamı istiyor! Yeni sloganımız "Anne beni tucağna al.. Beni alçana anne.." Bıraktığım son gün çok ağladı arkamdan.. O ağladıkça ben geri döndüm, ben bırakmadıkça o daha da çok ümitlenip ağladı "bıyakma, ditme" diye :(( Geçen gece uykusunda da aynı şeyi söyledi melek yavrum, "Bıyakma, ditme"
Onu "bırakıp gittiğime" değer mi diye düşünüyorum bugünlerde.. Kreşten almaya gittiğimde "Meyek anne, bal anne, şekey anne, gül anneee.." diye benim onu sevdiğim kelimelerle beni sevişinden anlıyorum ne kadar özlediğini.. Üç yaşına bassa da, artık evde kalmasındansa sosyalleşmesi onun için daha iyi olsa da içim içimi yiyor..
Burada böyleyse, yarın öbür gün uzaklarda, babası da yanımızda olmayacakken üstelik, nasıl alışır bensiz kalmaya bütün gün, bilmiyorum..
Bir an herşeyden ama herşeyden vazgeçesim geliyor ama duruyorum yine de kararım(ız)ın arkasında.. En azından son iki yılımı sadece ama sadece ona vermiş olmak rahatlatıyor içimi.. "Alışacak" diye ümit ediyorum..
NOT: Aşağıdaki yazıma bıraktığınız tüm güzel yorumlar için ayrı ayrı teşekkürler.. Her bir yorumda ne kadar mutlu olduğumu, bana ne kadar güzel bir enerji verdiğinizi tahmin edemezsiniz!
Sizi seviyorum..