3 Mart 2008 Pazartesi

"Kakiş"ten haber soranlara duyurulur :P

Yusufcuk iyileşti maşaallah.. Hem benekler hem de bizi şüphelendiren diğer problemler geçti.. Kızamıkçık olup olmadığı da bir hafta sonra yapılacak kan testiyle belli olacakmış.. Altıncı hastalık mı kızamıkcık mı ayıredemedik.. Gerçi kulaklarının arkasındaki lenf bezleri şişti ve bunun kızamıkçığın belirtisi olduğunu söyledi doktorumuz ama yine de kan testi yapılacak galiba.. İşin doğrusu ben yaptırmak istemiyorum ama ileride bağışıklık ya da aşı açısından falan gerekebilir bu bilgi.. Geçirip geçirmediği hastalıkları bilmemiz lazım di mi? Of off.. Kan sayımı da yaptırayım bari.. Yine rengi biraz soluk gibi Yusufcuğun.. Eh anemik annenin anemik oğlu işte.. Demiri de içmemek, içse bile kesinlikle yutup bünyeye dahil etmemek için büyük çaba gösterdiğinden ne yapacağımı şaşırmış durumdayım.. İşin kötüsü pekmez falan da veremiyorum çünkü alerjisi var.. Dudaklarının üstünde küçük sivilceler çıkıyor hemen pekmez içince..


Gelelim haftasonumuza..

Yusufcuğun bu kadar hızlı (!) iyileşmesinin sebebi belki de bu haftasonu çok gezmemiz, güzel vakit geçirmemiz ve onun da bizim de hasta olduğunu unutmamızdır :) Hazır imajı yenilemişken bol bol gezdirdik, oynattık bebeğimizi.. Çok mutlu olduğu kesin çünkü ağlaya ağlaya ayrıldı gittiğimiz her iki yerden de..

Ben biraz sıkıntılı olunca babamız dışarda yemek yemeyi teklif etti.. Bir aburcuburbuya gittik :)) Yusufcuk oradaki top havuzunda ve küçük oyun evinde çok güzel vakit geçirdi. O evden hiç çıkmadı diyebilirim.. Geliyor, patates kızartması falan veriyoruz eline, eve giriyor, kapıyı da mutlaka kapatıyor ve öyle yiyor elindekileri..

Ozan'a bu evlerden bir tane de bize alalım, bak içeri girince yiyor elindekileri dedim ama oldukça tuzluymuş fiyatları :P

Eve dönmeden oyuncak mağazasını da şöyle bir turlayıp -ki bunu artık asla Yusufcuk yanımızdayken yapmamaya karar verdik.. Yapıştı reyonlara, ne geçtiyse eline mıncıkladı.. Az daha almadığımız iki-üç oyuncağın da parasını ödemek zorunda kalacaktık! Birini havada yakaladım :P - Yusufcuğa ne zamandır almak istediğimiz lego setini aldık..

İyi ki almışız.. Eve gelir gelmez gömüldü legolara, bir ara Yusufcuğun varlığını bile unuttuk! Ertesi sabah da durum aynıydı ama şu anda oynaya oynaya biraz bıktı gibi.. Ara ara kaldırıp tekrar çıkarıyorum, o zaman daha cazip oluyor..

Pazar günü ise daha çok baba-oğul aktiviteleri hakimdi güne..
Hafta içi oğluşunu pek göremeyen ve çok özleyen babamız, eksik kapatmaya çalıştı galiba :))

Onlar başbaşa güzel vakit geçirir de ben durur muyum?
Ben de bir elimde çayım, bir elimde kitabım oturdum pencerenin önüne.. Gri havaya inat iyi hissettim kendimi.. Arada Yusufcuğun bebeklik fotoğraflarını karıştırdım.. O fotoğrafları çektiğim anları hatırladım ayrıntılarıyla ve dudaklarımda kendiliğinden büyüyeveren gülümsemelerle..

Sonra biraz da yünlerime ihanet ettim galiba :P
Bu aralar takı yapmak istiyor canım.. Acı ama gerçek, çok maymun iştahlıyım..

İstanbul'dayken Eminönü'nden aldığım ve en az üç senedir hiç açılmamış onlarca poşet incik boncuk var evde.. Kendime iki üç küpe, kolye yapıp da Ozan'ın beğendiğini görünce bu sefer de buna sardım! Ama valla çok cici oldular yaa..

Bu sabah da bir yüzük saat yaptım kendime..
Derya Baykal'ın programında görmüştüm bu fikri.. Kordonunun bir yanı kopmuş bir saatimin diğer yanını da ben çıkardım ve lastikli misina ile basit bir yüzük yaptım.. Düz bir yüzüğün üzerine de monte edilebilir aslında.. Hem saat hem yüzük, çok şirin di mi?


......................


Hastalıklar girince araya, Yusufcuğumla ilgili ayrıntılar kaldı hep, yazamadım.. Ama not almıştım biryerlere unutmak istemediğim için.. Sonra çok üzülüyorum hatırlayamayınca..

Öncelikle, bu aralar kelime taklidini oldukça hızlandıran bebinin yeni kelimeleri:


Buh: Kuş :))
O kadar seviyor ki pencerenin önüne kuşların konmasını, ben de bayat ekmek, pirinç, bulgur.. ne geçerse elime serpiyorum pervaza.. Kuşlar yemeye gelince zıplaya zıplaya ve "buh" diye diye bana haber veriyor meleğim..

Bap: Bak

Dideh: Çiçek
Daha önce yazmıştım galiba bunu :P

Dadığğ: Kaşık

Bayta: Tavşan

Ciciğ: Cici
Bu ben oluyorum :P Beni severken söylüyor..

Biyyppi: Bitti
Bir de bunu söylerken ellerini aynı anlamda birbirine sürüyor, çok komik :))

Nanağğ: Bez Bebek dizisindeki Nana :))


Bu "Nanağğ" genelde melodili bir şekilde ve televizyonun önüne gelerek söyleniyor.. Nana'yı açacakmışım ona.. Bayılıyor o diziye.. Her hafta ben de Yusufcukla oturup Bez Bebek'i izliyorum!! Allahtan haftaiçi gündüz tekrar bölümleri de var da ben de rahat ediyorum biraz.. Zaten sadece Nana ve yakalarsak Gece Bahçesi'ni izliyor Yusufcuk.. Başka hiçbirşey ilgisini çekmiyor.. Reklamlar hariç tabii, onu duyar duymaz ışınlanıyor televizyonun önüne.. Bir de geçen gün gülme sesine gittim, baktım oturmuş, TRT'de haberlerden önce yayınlanan kamera şakalarını izliyor.. Üstüne top düşen insanların ucubik mimiklerine gülüyor :)) Ya hayret ya.. Bir dillense de anlatsa bana neler hissettiğini, neler bildiğini.. Çok şaşırıyorum gerçekten.. Bu bebişlerin kavrama sınırı ne? Herşeyi ama herşeyi biliyor, anlıyor ama anlatamıyorlar mı? Eksik sadece kelimeler gibi geliyor bana..

Veee.. Bir de tatlı bir oyunumuz var bu aralar.. "Ağğğnnnesiininnnnn küüüğğçüüük şekeriiii kiiiimmm?" diye soruyorum uzata uzata, elini hazırlıyor ve "Bee" diye parmak kaldırıyor hemen minicik afacanım.. Evet annecim, tabii sensin benim küçük şekerim :)) Bal şekerim..

.................


Hayatımda ufak bir değişiklik yaptım bu aralar.. Gündüz mutlaka Yusufcukla uyuyor, gece iki civarına kadar ayakta kalabiliyorum.. Buna bir de sabah namazdan sonra uyumamayı ekleyebilirsem oldukça fazla "vaktim" olabileceğini düşünüyorum yapmak istediğim herşey için..

Dün gece otuturp siftah yaptım ve uzun süre sonra yine birşeyler karaladım..

Yayınevi için falan değil, tamamen kişisel :P

....................


Babamız İstanbul'a gitti yine.. Bizsiz :((
Gerçi şartlar da tamamen aleyhimizeydi, sadece onu suçlamıyorum :P

Yusufcuk daha yeni iyileşti ve annem de evde yok zaten.. İzmir'e gitti.. Benim yetmişbeşlik delikanlım hasta biraz.. Kalp zarı su toplamaya başlamış ve başında 24 saat hiç geçmeyen ağrılar var.. Beyinde yaşlanmaya bağlı damar genişlemeleri olmuş ve sinirlere bası yapıyormuş anladığım kadarıyla.. Bugün son ultrasonu vardı ve yarın ameliyata alınıp alınmayacağı belli olacak.. Yaşından dolayı ameliyat çok riskli olduğundan annem gitti babacığını görmeye..

Şu yazdıklarıma inanamıyorum.. Neyi kastetttiğim çok açık ama birtürlü net yazamıyorum.. Yazmak istemiyorum çünkü.. Dedem canımdır benim.. Sesini kırık dökük duymaya dayanamıyorum her arayışımda.. Onu kaybetme ihtimali bile gecelerdir uykumu kaçırmaya yetiyor..

Düşünüyorum da, eğer ahiret inancı olmayan bir insan olsaydım asla yer yoktu bana bu dünyada.. Asla..

Tahammül edilebilecek bir düşünce değil ki sonsuz ayrılık!


Rabbim hem dedeme hem de tüm hastalara acil şifa ver.. Amin..

4 yorum:

beste dedi ki...

sevgili kuaybe öncelikle minik yusufa geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum..bu yavrular hasta olmasa ne güzel olur şu hayat değilmi? yeni imajının minikte olsa bi fotosunu koyamazmısın buraya çok özledim çünki yusufu..hafta sonunuzun çok güzel geçmesinede sevindim ohh ne güzel aile saadeti:) ama o top havuzlarında okadar çok mikrop varmışki okumuştum biyerlerde aklında bulunsun canım..dedenede allah hayırlı ömürler versin..inşallah hayırlısıyla kavuşur sağlığına allah beterinden korusun..herşey gönlünce olsun..kucak dolusu sevgiler yolluyoruz bis size:)

firdevs dedi ki...

Allah sifa versin dedene :(
Gercekten iman buyuk nimet :)

uragan dedi ki...

Acil şifalar diliyorum dedeciğine, ahiret inancı hakkaten insanı hayata bağlayan tek şey gibi gelir bana da. Yoksa hayatın anlamsız koridorlarında kaybolmak içten bile değil.
Yusufcuğun nihayet iyi olmasına sevindim.
:)

Püstüklü Mama dedi ki...

Hatırlamadığım, birini doğmadan önce diğerini de 2 yaşındayken kaybettiğim iki dedemi de bir gün bir yerlerde göreceğim inancını taşıyorum, tıpkı senin gibi.

Allah dedene daha uzun ömürler versin. En kısa zamanda iyileşir inşallah.