17 Nisan 2008 Perşembe

Hep ama hep uçmak istiyorum!!

Şaka değil, gayet ciddiyim.. Uçaktan indiğimden beri en yoğun hissettiğim duygu bu :)) Bir de tabii Yusufcukla şimdiye kadar gerçekleştirdiğimiz ve hepsinde de anamdan doğduğuma bin pişman olduğum otobüs yolculukları için hayıflanma..

Salı günü sağ salim, düşmeden, korkmadan, "Lost" olmadan evimize vardık çok şükür.. "Lost" olma deyimi anneme ait :)) Yola çıkmadan iki gece önce tevafuken Lost'un ilk bölümüne rastladım televizyonda ve annemle izledik geceyarısı!! Ben biraz fazla dehşete kapılmış olmalıyım ki annem bir ara "Her uçağa binen Lost olacak değil ya kızım, korkma.." dedi.. Gülmekten kaç sahne kaçırdım :)) Oysa ben korktuğumdan değil, şimdiye kadar izlemediğim bu muhteşem dizi çok hoşuma gittiğinden kıpırdamadan izliyordum.. Düzenimi bir oturtayım, hemen geçmiş sezonları izleyeceğim inşaallah.. Oh bee, sonunda izlemeye değer bir dizi buldum :))

Pazartesi akşamını bir yanımda valiz, bir yanımda kabine alacağım kol çantam -daha doğrusu küçük çaplı valizim :P- bir yanda da dijital tartıyla geçirdim.. Uçakta taşınabilecek eşya ağırlığı sınırlı olduğundan valizi yerleştirmek çok zor oldu benim için.. Eşyaları yerleştir, tart, fazla oldu, çıkart, birazını ele, bir daha tart, yine olmadı tekrar boşalt, başka bir kombinasyon dene.. derken kafayı yedim!! Annem dakikalarca güldü bana.. Nasıl olsa yine otobüsle dönerim zannıyla bizim evin yaklaşık yarısını İstanbul'a taşıdığımdan bazı eşyalarımızı getiremedim! Bunlara Minel teyzesinin Yusufcuğun alerjisi için gitmeden bir gün önce bize verdiği halis zeytinyağı da dahil.. Neyse ki annemler bir ay sonra bize gelecek ( Yusufcuk sünnet olacak inşaallah ) ve orada bıraktığım eşyalarla dolu bir poşetin yanısıra yağımızı da getirecekler.. Çok teşekkürler Minelcim, çok düşüncelisin..

Gece ikibuçukta yatmama rağmen, uçacağımız sabah sekize çeyrek kala uyandım, daha alarm çalmadan! Yusufcuğu da uyandırdım ki, biraz oynasın, yorulsun, havaalanında ya da uçakta uyusun.. Çok kötüyüm biliyorum, hi hiii :))

Uçağın kalkmasına birbuçuk saat kala havaalanındaydık.. Bu acemiliğime geldi, bir daha asla o kadar erken gitmeyeceğim.. "Chekc-in"den bagaj vermeye, beklemeden uçağa binmeye kadar herşeyi ilk defa yapacağım için oldukça erken gitmeyi tercih ettim.. Babam beni bıraktığında bir valiz (Allahtan ki tekerlekli ve çekmeliydi), bir koca kol çantası ve bir de Yusufcuk vardı kontrol etmem gereken!! Neyse ki gişede uçuş kartımı verip valizi aldılar hemen.. "Şimdi ne yapacağım?" dedim, "Sadece bekleyeceksiniz.." dediler.. Ve bunu duyduğumda geleli daha beş dakika olmuştu..

Yusufcukla birbuçuk saat.. Havaalanında ve yanlız!!

Ama çok eğlendik.. Hiç de tahmin ettiğim gibi zor ve ters gitmedi işler.. Rabbim çok yardım etti.. Ne korktum ne de heyecanlandım.. Oğlumla geze geze, oynaya oynaya uçağı bekledik, sonra da kuşlar gibi uçup evimize geldik çok şükür..




Havaalanından Yusufcuk manzaraları..








Bekleme süresi çok uzun olunca, bir ara kafeye oturmaya yeltendim ama Yusufcuk buna asla razı değildi.. Daha havaalanını arkasındaki koridoru görmemiş ve oradaki yer döşemelerini ellememişti :P Yeniden keşfe çıktık.. Tüm koridor ve bölümleri dolaştık.. Bu arada da bir anons yapılıyor, "Saat 11:40 Erzurum uçağına binecek yolcular güvenlik kontrolüne gitsin.. vs" diye, ben hiç oralı olmuyorum.. Meğer o bizim uçakmış! Ankara aktarmalı Erzurum uçağı.. Neyse ki uçuş tablosunda uçağın koduna baktım ve gişeye sormayı akıl ettim.. Koştura koştura bekleme salonuna gittik.. Aksi halde, havaalanına bir buçuk saat önce gelip de uçağı kaçırmayı başaran ilk kişi ben olabilirdim :P

Biz koştuk koşmasına da saat daha onbirdi.. Bekleme salonuna neden o kadar erken aldılar, anlamadım.. Yirmi dakika kadar da orada bekledik.. Tabii boş durmadı Yusufcuk.. Beş altı yaşlarındaki bir çocukla oyuncak kavgasına yeltendi, sonra da üç kızı gözüne kestirip "abyaaa" hitaplarıyla onları kendinden geçirdi :)) Severken az daha bitirecekti o ablalar çocuğumu..

Biraz daha bekledikten sonra nihayet uçağa biniş anonsu yapıldı..
Uçağa binince ilk anda hayal kırıklığı yaşadım biraz.. Ben daha büyük birşey bekliyordum :P Hostes yerimizi gösterdi ve oturduk.. Çok şükür ki cam kenarındaydım.. İzleyerek uçmak bambaşka, koridor tarafında olsam korkabilirdim belki.. Ben hayretten korkmaya fırsat bulamadım çünkü dışarıyı izlerken..

Yusufcuk, uçağa biniş anında, merdivenlerde motorun sesinden biraz tedirgin olsa da onun haricinde pek birşey anlamadı sanırım.. Onun derdi daha çok "Bu koltuğun kenarına nasıl tırmanırım?, Öne doğru geçmeye çalışsam annem bırakır mı? Peki acaba bu tavandaki kutuların içinde ne var?" şeklindeydi :)) Ben kemerimi bağladım, hostes minik bir kemerle oğluşumu da bana bağladı ve heyecanla kalkışı beklemeye başladım..

Yusufcuk hastalığını yeni atlattığı için ve uçağa binmenin bebeklerde orta kulak iltihabını tetiklediğini bildiğim için yola çıkmadan doktorumuzu aramıştım.. "Kalkış ve inişte mutlaka emzirmenizi tavsiye ederim.." dedi bana.. Böylece basınç değişikliğinden pek etkilenmiyorlarmış.. Ben de kulağımda problem olmasın diye uçuş boyunca sakız çiğnedim zaten :))

Sabah çok erken kalkan ve tüm enerjisini havaalanı keşfine harcayan Yusufcuk uçağın kalkmasını bile beklemeden "memeeeğğ" diye tutturunca hemen emzirmek zorunda kaldım ama uzun süre emdiği için kalkışta da emmiş oldu çok şükür.. Emerken de kucağımda uyudu kaldı zaten.. İyi ki uyudu ama.. Yoksa onunla uğraşmaktan ilk uçuşun keyfini çıkaramayacak, az önce beni havaalanına getiren yolların benden uzaklaşa uzaklaşa incecik bir ipe dönüşmesini izleyemeyecek, ardımda bıraktığım şehrin koca bir krokiye dönüşmesine tanık olamayacaktım..



İstanbul'u bu şekilde görmek kesinlikle muhteşemdi..




Ama daha da heyecan verici olan, bulutların bile üzerinde olduğumuz andı..




Kendimi bir ara, uzaktan küçük buzulların göründüğü kocaman bir okyanusta hissettim..
O eşsiz maviliğin içinde, bambaşka bir boyutta gibiydim..




Uçağa binmeyen herkese, en azından bir kere bu benzersiz hissi yaşamalarını tavsiye diyorum.. Harikaymış gerçekten.. İnsan zamanı bile farklı algılıyor sanki uçarken..


.................................





Gelelim İstanbuldaki son iki günümüze..


O kadar yoğun geçti ki son iki günümüz, Yusufcuk da ben de bugün ancak kendimize gelebildik o temponun ardından.. Yusufcuk bugün iki kere öğlen uykusu uyudu hatta, düşünün artık :)) Tabii ben de onunla uyudum, olllleeyyyy... Dün dinlenememiştim çünkü hiç.. Ev harika ötesi bir haldeydi!! On iki gündür süpürülmemiş "tozhane"mi süpürdüm önce.. Sonra birikmiş çamaşırları hallettim sırayla.. Ve sonra da Ozan tarafından arkasını bile göstermeyecek şekilde tezgaha istiflenmiş bulaşıklara giriştim!! Bulaşık makinası var evde ama Ozan bunun sadece benim kullanımıma açık olduğunu zannediyor galiba :)) Bir ara konuşalım bu meseleyi :P


Neyse, konu saptı..


Pazar günü karşıya geçtik ve tüm günü kardeşimin evinde geçirdik.. Tombiş yanaklı "Miğtaa"mı doya doya öptüm, biraz da depolama yaptım.. Özledikçe hatırlayıp gülümsemek için :))


Pazartesi ise sabah erkenden kalkıp hazırlandık Yusufcukla.. İki büyük randevumuz vardı çünkü :)) İlk olarak üniversiteden arkadaşlarımla buluştum.. Her ikisi de benden bir sonraki dönemden aslında ama çok severdik birbirimizi.. 3-4 sene sonra ilk yüzyüze görüşmemizdi bu.. Hilal hamile olduğu için dışarda görüşmek yerine onun evine gittik Nur Sümeyye'yle beraber..


Giderken Hilal'e götürdüğüm hediyelerden biri, benim şu meşhur bez kitaplardan birtanesiydi. Doğacak kızı için almıştım.. Kitabın adı "Küçük Ayşe Evde"ydi.. Gidince, onların da kızları için Ayşe ismini düşündüklerini öğrendim.. Çok güzel bir tevafuk oldu ve Hilal çok duygulandı..



Yusufcuk o gün tam performanstı yine maşaallah.. "Burası yeni gelin evi, yazıktır, günahtır, dağıtmayalım.." demedi hiç.. Altını üstüne getirdi ortalığın! Vitrini açmasın diye önüne çektiğimiz berjeri bile ittire ittire çekip karıştırabildiği kadar karıştırdı heryeri..



Hilallerden ayrıldıktan sonra eski işyerime gittik oğluşumla.. Fetiş teyzemizle (nam-ı asıl, Fethiye) buluşup karşıya geçecektik çünkü.. Sabriş abla (nam-ı asıl Sabriye) bizi bekliyordu orada.. Köprü trafiğine kalmadan hemen yola çıktık ve Cevahir'de Sabriye ablayla buluştuk.. Oraya hiç gitmemiştim, iyi oldu benim için ama bir kere daha anladım ki çocuklarla dışarda buluşmak çok zor oluyor!! Ben Sabriye ablaya zahmet olmasın, ona gidersek hazırlık yapar diye dışarda buluşma konusunda ısrar etmiştim ama sonuçta yine onun evine gitmek zorunda kaldık yemekten sonra.. Neremize gittiğini anlamadığımız yemeklerimiz bile zor bitirdik çünkü Yusufcuk ve Atike sayesinde!!

En rahat olduğumuz anlar, namaz kılmak için mescide indiğimiz anlardı..
Bebeler istediği gibi koşturdu, biz de biraz kafa dinledik :))

Yusufcuk ne kendi yemek yedi ne de bana yedirdi o akşam.. Fethiyecim de acıdı halime, oradaki uğur böceği şeklindeki küçük trene bindirdi Yusufcuğu.. Ben de rahat rahat yemeğimi yedim.. Yanlız bir kereyle doymadı Yusufcuk, tekrar tekrar binmek istedi.. Fetişimin bütün parası da bu böcük treni işletenlere gitti :))

Sabriş ablanın evine geçip içtiğimiz çayın ardından eve doğru yola koyulduk.. Daha sonra benim için gece, yukarıda anlattığım ölçme tartma eylemleriyle geçti zaten :))

Elhamdülillah çok güzel bir tatildi.. En kısa zamanda yine uçmak istiyorum, İstanbul'a uçmak istiyorum :))

7 yorum:

Kremali'nin annesi dedi ki...

Efenim, yazinin bastan onucuncu, Yusufcuk resimlerinden sonraki besinci paragrafinda uzmanlik bilgilerine basvurulan mechul doktor ben oluyorum. Ben demistim Kuaybe'ye ucak basincindan etkilenmemek icin Yusufcuk emsin sen de sakiz cigne diye. Namkor Kuaybe nolcek:)

Ayrica bir de onerim olacak; blogun ismi "Uc Kuaybe Uc" olsun bundan sonra :))

Sevgiler,
Ayse Sule

firdevs dedi ki...

senin uctuguna inanamiyorum :p birde tekrar ucmak istediginre :)))

ayy ben istanbulu cok ozledim :( ama ankarayi hiiic ozlemedim :)) vize islemleri icin 2 yil ugrasinca :p

bir daha ankarayi gormek bile istemiyorum :p

iremmm dedi ki...

eee..ben saa demedim mi bulutlar altında kalıcak,onları seyrediceksin..keyfine doy diyee :))

baakk nasılmıs sekerim ;)

Eski dedi ki...

bende uçmak istiyorum ... ama uçucak yer bulamıyorum ... İstanbul Eskişehir arası vardı bi dönem şimdi fiyatlar almış başını gitmiş , öğrenci halimle başka kampanyaları beklicem artık :)

YAVRU KUŞUN ANNESİ ANNEKUŞ(*YASEMİN*) dedi ki...

Yaa böyle olumlu insanlarla konuşmak, onları dinlemek, okumak ne güzel bişey.
Bazıları da hep olumsuz konuşur insanı karartır.
Seni okurken içim aydınlandı.
Hemen uçağa binmek istedim.
Ayrıca annenin "HER UÇAĞA BİNEN LOST OLACAK DEĞİL YA" sözüne çok güldüm:)
Hala kaynıyorum:)

muko dedi ki...

en sonunda bindin uçağa ha tebrik ederim seni,ben de hem çok istiyorum hemde çok korkuyorum,gökyüzünden aşağılara bakmak,bulutların içinde olmak keyfini kaçırmamak gerek dimi :D

Büşra dedi ki...

Uyudu mu bari yusufcuk uçakta?
Kalkarken oluşan basınç çocukları nasıl etkiliyor, merak ediyorum doğrusu, ben mahvolmuştum uçağa bindiğmde, kulaklarım uğuldayıp durmuştu:)
**
Kolay gelsin, evde tonla iş seni bekliyor desene, Yusufcuk yardım eder annesine artık, ama dağıtmak için:)