12 Haziran 2007 Salı

* Yusufcuk sana birkaç sorum var..


- En minik bebişliğinden beri her ağladığında seni okşaya okşaya emzirip mis gibi "cüt"le karnını doyuran kim?

- Gece her uyandığında ağlamana bile fırsat vermeden seni kucağına alıp yeri geldiğinde sallayarak yeri geldiğinde emzirerek uyutan ve hatta küçükken gazını çıkaramadan uyuduğun için kusarsın da genzin tıkanır diye korkup kendisi sabaha kadar oturup seni üstünde uyutan kim?

- Envai çeşit diş kaşıyıcılarını beğenmediğin için bütün gün elini yıkayıp yıkayıp işaret parmağıyla dişlerini kaşıyan kim?

- Sen emeklerken ikide bir devrildiğin ya da koltuklara tutunup kalkmaya çalışırken dengeni kaybedip düştüğün için adım adım seni takip eden ve her düştüğünde elini başının altına koymaya çalışan kim?

- Mama sandalyenin karşısında sana bir kaşık daha fazla mamiş yedirebilmek için her biri en az bir saat süren cinnet süreçlerine dayanmaya çalışan kim?

- Popişine bir bez bağlayabilmek için türlü türlü soytarılıklar icat eden ve başarılı olamadığı zamanlarda da üzerine sanatsal çalışmalar yaptığın onlarca havlu ve pikeyi yıkayan kim?

- ............ kim?

- ......................... kim?

- ......... kim?

.

.


Tamam, "Tabii ki sensin annecimmm" dediğini duyar gibiyim.. O zaman sıra son soruya geldi..



Öyleyse niye "anne" demiyorsun da "babba" diyorsun yaaaaaaaa!!



Çatlamak üzereyim kıskançlıktan :((





* Gelelim bilgisayarımızdan mahrum geçirdiğimiz geçen haftaya..

Sondan başlayalım, bu haftasonundan.. Cumartesi günü ihtiyacım olan birkaç şeyi almak için alışverişe gittik. Gerçi güya benim için gittik, Ozan'a ve Yusufcuğa aldık birşeyler ama ben dolaştım dolaştım, istediğim gibi birşey bulamadım. Özellikle ayakkabı almak için biraz fazla oyalanınca minişim ne hale gelmiş, sonradan bakınca öldüm gülmekten..






* Pazar günü de Ozan'ın şirketteki arkadaşlarıyla toplanıp pikniğe gittik.. Yok gitmedik, aslında gittik de piknik yapamadık :)) Sabah hava açıktı, ona güvenip yola çıktık iki araba ama gittiğimiz yer şehre çok uzaktı - tabir yerindeyse dağın başıydı :)) - ve biz gidene kadar hava kapandı. Eşyaları bile indirmiştik belki yağmaz diye ama yağmur çiselemeye başlayınca tek lokma bile yiyemeden geri dönmek zorunda kaldık. Yolda yağmur durdu. Azimli (!) erkekler tayfası yeni bir piknik yeri buldu ve bu sefer de oraya yerleştik ama yine yağmur indirdi! Tekrar toplanıp aç aç evin yolunu tuttuk.. Tam bir fiyaskoydu yani :)) Yaklaşık üç saatimiz arabada geçti.. Minişim de 20 dakika uyudu, yuppiiii..




Gerçi piknik yapamadığımız iyi de oldu aslında.. Çünkü hava açsaydı iki aile daha gelecekti arkadan ve birisinin kızı hastaymış, su çiçeği geçiriyormuş.. Daha onlar gelmeden Ozan'la beni "Ya Yusuf'a bulaşırsa!" kaygısı almıştı zaten.. Ne düşüncesiz insanlar var yaa.. Çocuğun hastaysa senin iki bebeğin ve bir çocuğun daha olacağı bir piknikte ne işin var.. İlla karşı tarafın mı uyarması lazım.. Hem o çocuğa da yazık, hasta hasta yollarda perişan olacaktı. İnsan bazı şeyleri kendisi düşünebilmeli.. Cık cık..



* Bu aralar Yusufcuğun aşama aşama birşeylere ulaşma ya da ayağa kalkma fotoğraflarını çekmeye takmış durumdayım.. Zafer gülücüğü çok hoşuma gidiyor n'apiimm..






* Yusufcuk geçen hafta bir akşam coştu.. Pıtı pıtı emekleyerek yerde ne var ne yoksa dağıttı.. Yetmedi koltuklara uzandı ve ulaşmayı becerebildiği kuruyemiş tepsisini altüst etti.. Kabukları kemirdi.. O da yetmedi, en sonunda peçeteleri yemeye kalktı.. Korkuyorum artık yaa..



* Babamızın amcası bizi ziyerete geldi geçen hafta.. O gün onun sınavı olduğu için amcasını almaya Yusufcukla biz gittik AŞTİ'ye.. Böylece oğluşumla ilk toplu taşıma deneyimimizi de yaşamış olduk.. Allah'a şükür korktuğum kadar yaramazlık yapmadı yolda.. Ama ben çok hazırlıklıydım tabii.. Biberondan diş kaşıyıcısına, bisküviden oyuncağa kadar ne varsa aldım yanıma.. Her ciyakta bir diğer oyalayıcıya geçerek yolu tamamladık.. Dönüşte de iki kişi olunca daha kolay oyaladık zaten Yusufcuğu.. Demek ki mecbur kalsam otobüsle, minibüsle biryere gidebilirim artık..



* Yusufcuk teknolojik aletlere çok meraklı.. Hatta başka hiçbirşey onlar kadar ilgisini çekmiyor diyebilirim.. En favori oyuncakları mouse, telefon ve kumanda.. Çamaşır ve bulaşık makinesine de bayılıyor. Çamaşır makinesini çalıştırdığım zaman içindekileri yakalamaya çalışıyor elini çevire çevire :))


Bulaşık makinesini her açtığımda hangi odada olursa olsun sesi duyup son hız emeklemeye başlıyor ve çöküyor makinenin üstüne.. Doluysa içindekileri boşaltıyor!!! Boşsa üstüne çıkmaya çalışıyor.. Kapağını kapattığımda da çok kızıyor bana, "aaaıııı ggggeeeeeee ğğğğğğğuuuu" diye söylenip duruyor :))



Bilgisayar da çok çekiyor küçük beyin elinden.. Seneye Counter oynamaya başlar bu bebiş..



*Artık sadece çekmecelerim değil büfe ve dolaplarım da tehlikede.. Çok değil mesela ben sadece elimi yıkayana kadar ya da mutfağa birşey götürene kadar istediğine ulaşıp indiriyor yere.. Anlaşıldı, evin dekorasyonunda ve dolapların içeriklerinde köklü bir değişiklik yapma zamanı geldi..



* Yaşasın.. Çiçeklere meraklı bir oğlum var.. Acaba bu durum onun duygusal bir erkek olduğunu gösterir mi? Yoksa bu sadece keşfetme arzusu mu? Parçalamaya çalıştığına bakılırsa, galiba ikinci şık :P


* Gelelim İremmmmcimin sobesine.. Takıntılarım neler öyle mi? .. Bir düşünelim..

- Öncelikle birçok bayan gibi benim de renk uyumu takıntım vardır.. Eteğimle başörtüm ya da ayakkabımla çantam aynı renk olmalı mesela.. Ya da kıyafetim kendi içinde bir rengin tonları olmalı ki uyumlu görünsün.. Bu işi son zamanlarda Yusufcukla da uyumlu giyinme çabasına çevirmeye başladım.. Sanırım yakında kafayı yiycem..

Bu renk uyumu takıntısı sadece kıyafetler için değil ev için de geçerli ayrıca.. Örneğin salonuma asla mavi bir vazo koymam.. Heryer pespembe çünkü :))


- Yiyecekler konusunda bazı takıntılarım var.. Dışarıda asla heryerde yemek yiyemem.. Özellikle yemeği yapanın ya da servis edenin görüntüsü hoşuma gitmediyse.. Önce ellerine bakarım tabii.. Sonra da ortama ve malzemelere.. Bu kadar inceleme zahmetine katlanmaktansa da ya yemem ya da hep aynı yere giderim :))


- Çok fena böcek takıntım vardır.. Küçük, büyük, kanatlı, kanatsız farketmez.. ıyyy.. Hele o tüylü örümceklerden gördüm mü uzun süre kendime gelemem.. Bu korku da değil de bir çeşit iğrenme gibi birşey aslında.. İçim fena oluyor yaa.. Daha bu pazar - az önce anlattığım piknik fiyaskosunun ikici ayağında :)) - altına oturduğumuz ağaçtan küçük bir tırtıl düştü üstüme.. Kucağımda Yusufla çığlık çığlığa kaldım.. Bir teyze yetişip eliyle aldı ve attı sağolsun.. Yoksa ben dakikalarca bağıracaktım :)) Dokunamam ki hayatta..


- Simetri ve hiza takıntım var maalesef.. İlla herşey düz, birbirine paralel ve uyumlu duracak.. İlk evlendiğimizde Ozan bu huyumu farketmiş ve örneğin kütüphanedeki bir kitabı defalarca yamuk koymuş.. O koydukça ben de her geçişimde düzeltmişim usanmadan.. Anlatır anlatır güler.. Hala öyleyim.. Herşey benim koyduğum yerde olsun, düzgün dursun isterim.. Gerçi Yusufcuk büyüdükçe bu mümkün olmayacak galiba.. Kendimi bu fikre alıştırsam iyi olur..


- Bazı yemek ikilileri takıntı halindedir bende.. Örneğin kek yiyeceksem yanında mutlaka ılık süt ve çokokrem olmalı.. Ya da kısır yiyeceksem mutlaka turşu.. Gerçi benim turşu takıntım her yemek için geçerli ama olsun.. Özellikle o küçük acı biberlere bayılıyorum..


- Temizlik konusunda çok takıntılıyım. Aslında olması gereken benim yaptığım biliyorum ama çevremdekiler bana acayipmişim gibi davranınca kendimi kötü hissediyorum.. Örneğin dışarıdan gelince ilk işim elimi yıkamak olur, evde hiçbirşeye dokunmam ya da Yusufcuğa asla kendi yediğim kaşıkla yemek yedirmem, ayrı kaşık kullanırım.. Yeşillikleri yıkarken bir kaba su doldurup içine batırıp çıkarmam, ayrı ayrı yıkarım.. Tezgahta kullandığım bezle yerleri hatta dolapları bile silmem.. Ama bunlar "aşırı titizlik" miş, öyle diyor bazıları.. Hayır efendim değil.. Siz öyle yapıyorsunuz diye o doğru değil.. Olması gereken bu..


- İstemesem de insanlara da çok takıyorum bazen.. Saçma sapan hareketler ya da sözler çileden çıkartıyor beni.. Allahtan susan ya da sineye çeken bir yapım yok.. Yoksa bana Yusufcukla ilgili - hiç gerek yokken - akıl vermeye çalışıp duranlarla şu diyaloğu yaşayamazdım:

- Sizin çocuğunuz var mı?

- Evet..

- İyi, öyleyse onunla ilgilenin, benimkiyle değil..


Sanırım bu kadar.. Ben kimi sobelesem? Hımm..
Sevgili Aysun ve Annelog.. Hadi bakalım, sıra sizde.. Sobeeee...


Bu arada, bu kadar uzun bir yazıdan sonra en az bir hafta sayfaya uğramazsınız herhalde :))

11 yorum:

Minel dedi ki...

merhaba kuaybe
minel ben .orhan kerem'in annesi.kaynak holdingde tanışmıştık hatırlarsan.bende oğluşum için bir blog hazırladım ..daha doğrusu hazırlamaya çalıştım...bakmak istersen aklında olsun.
orhankerem.blogspot.com
şimdilik kendine iyi bak.spot henüz çok yeni ...senden esinelenerek yapıcam bişrşeyler bakalım

Bir Hoş Seda imiş... dedi ki...

Kuaybe kardeşim senin yazılarını okumakdan öyle keyif alıyorum ki keşke hergün bu kadar uzun yazsan.Anne olmak ne zormuş ve kutsalmış neler yapmışsın sen öyle bebeğimiz yok ama olursa yandık desene bir de üstüne üstük baba demiş bizimki ısırmak lazım onu:)

Rana Eslem GULMEZ dedi ki...

kuaybe rana eslemde dede diyor ama burda dedesi yok.sesli oyuncaklarinda dady yani baba sesleri var dady dedi basta sanirim biz dedeye cevirdik simdi hep dede diyor kizinca bile dedee diyor sikayet edecek sanirim dedeye bizi))sen birazdaha sabret erkek cocuklari anneye cok duskun olurmus kizlar babaya hakikatende rana duskun hamdolsun babasina)pecete ve kagit sanirim her cocugun sevdigi seyler ranada bayiliyor..insallah birdahaki pikniginiz guzel gecer.tatli oglusunu op benim icin sevgiler..

AsYa dedi ki...

kuaybecim resimler süper...yusuf bu hallerini görünce ilerde çok gülücek heralde:)
peşinde dolaştığının ıspatıdır bu:)
hee bide ben bebeklerin mama dediklerini ve bunu ingilizcede ki mummy olduğunu hatta ing mummy nin bu yüzden mummy olduğunu okumuştum bi yerden..seninkide mama dediyse bil ki önce anne demiş:)
walla avutmak için sölemiyorum var böle bişi :P


Ps.bişi sorcam kuaybe bu alttaki karakterleri niye her seferinde yazdırıyosun bize...bi işe yarıyolar mı??

yastuf dedi ki...

Merhaba Kuaybe cim resimler cok tatli masallah.Bu arada anne olmanin grektirdigi fedakarliklarda ne guzel insan baska bisey icin yapmaz heraldi boyle fedakarliklari neyse ins...6 ay sonra bende yasamaya basliycam bu duygulari:-)Sevgiyle

Minik Patikler dedi ki...

KUAYBE SANA COK KIZDIM INANILMAZ KIZDIM. Daha yazmicam sana yorum. Neden minik melek arabada senin kucaginda uyuyor, neden oto-koltugunda degil. Askolsun ya, bilincli anneler boyle yaparsa cahiller ne yapsin lutfen ama. Ben simdi sana momentumu anlatayim ya da yok yok en iyisi farkli trafik kazalarindan fotograf yolliyim. Allah korusun ama sen niye onlemini almiyorsun? Sen arka koltukta kucaginda bebeginle dalgin aninda 7 kiloluk melegin agirliginin bilmem kac katina ulastiginda onu tutabilecegini mi saniyorsun, yoksa kazayla savrulan kendine mi hakim olmaya calisacaksin Allah korusun. Inanamiyorum sana :( en basitinden oto-koltugu sitelerinin kukla bebeklerle yaptigi guvenlik testlerini seyretmis olsan bunu yapmazdin. COK KIZDIM SANA COK. INANILMAZ KIZDIM.

afacan minnoşlar dedi ki...

kuaybecim bayılıyorum ben senin yazılarına çok akıcı buluyorum ve sen uzuuun uzuuuun yaz okumak pek zevkli oluyor:))))))
ilk bölümdeki sorularada bayıldım aynı şeyi bende yaşıyorum babaları eve gelince beni unutuyorlar ,dışarı çıkınca eren puseti babası itsin istiyor basbas bağırıyor ben itersem ,kaanda elini tutmak istiyor babasının en kötü ihtimalle pusetin kenarından tutuyor babasına yakın olmak için :((((( akşam yürümeye çıktık yine aynı durum yaşanınca eşimde niye somurtuyorsun kıskanıyormusun dediiiiii :((((((((

yusufçuk karıştırmaya başlamış hadi hayırlı olsun dolabın önündeki resim ne güzel öyle meraktan içine girecek nerdeyse:))) kuaybecim bunun bi sonraki aşaması yükseklere tırmanmak oluyor Allah yar ve yardımcın olsun :)))))))))))

AYSUN dedi ki...

Kuaybe çok tatlı bu yusuf yaaa hele de sandalyeye tırmandıktan sonraki bakışı:):) Allahım nazarlardan korusun... Haha yok yok ben hergün mutlaka bakıyorum bloğa birşeyler yazmışmısın diye. Eee ne de olsa berk de yusufun peşinden geliyor:):)

Bu arada berkin göbek adı yusuf:) Adaş sayılabilirler yani...

Sizin piknik olamadı demek:( Ama iyiki olmamış bak o düşüncesiz anne yüzünden zehir olabilirdi. Bu tip durumlarda uyarmak en güzeli. O bilmiyorsa sen uyaracaksın ki öğrensin:P

Sabahnur dedi ki...

ilk resme cok güldüm:)) bizimki de ağzının içinde b ve a kelimelerini dolandırıp babamsi bişiler diyor saha simdiden... hıırrr yanii.

Ayşe dedi ki...

Bu kadar fedakarlık,emek,tarifsiz ve sonsuz sevgi...ehh karşılığında da bi "annee" demesi yetecek ama demese bile gene herşey aynı değil mi:) maşallah yusufun her anını takip etmen, karelemen ve bize aktarman çok hoş, bencede okumak çok keyifli sizi;)

hahhayy:)) yusufçuk uyukluyor değil mi ayakkabıcıda:)))

Arabada kucakta bebek uyutma konusunda da evet biliyoruz sakıncalı ve hatta çok tehlikeli olduğunu ama malesef herzaman doğru yerde oturamayabiliyorlar, özellikle bebişler küçükken koltuğundan almak gerekebiliyor:(( Ki biz türk insanları olarak malesef çok fedakar ve tavizkar da olabiliyoruz, şahsen ben kendi adıma, eğer araba kalabalık olacaksa bebek koltuğunu eve bıraktığımı bilirim:((

ANNELOG dedi ki...

:))Tamam en kısa zamanda.