Baştan uyarıyorum, bu çoooookkk uzun bir yazı !
- Az önce Ozan aradı, bir arkadaşının hanımı hamileydi, aylardır heyecanla bekliyorduk Salih beyin gelmesini.. Doğuma girmişler az önce.. Allah'ım hayırla, sağlıkla, kolaylıkla doğmasını nasip etsin küçük bebişin.. Akşama minik bebiş görmesi var yaşasın..
- Hepinizin Regaib Kandili'ni ve üç aylara kavuşmasını tebrik ederim.. Bu günler Yüce Allah'ın bizi affetmek için, bize ihsan etmek, lütufta bulunmak için belirlediği çok özel günler.. İnşaallah değerlendirebilir, feyz alabiliriz..
- Yusufcukla ilgili çoook şey birikti yazacak ama o yeni bir yazı olsun artık.. Sadece şu kadarını yazayım, yeni diş bize, biz de ona alıştık.. Yusufcuğun bünyesi de alışmış olmalı ki ishal ve ateş bitti gibi.. Yanlız Yusufcuğun Calpol bağımlısı olmuş olmasından endişeliyim.. Su gibi içti yavrucum benim.. Herşeye sıkı sıkı kapattığı o küçücük ağzını daha Calpol şişesini görür görmez serçe yavrusu gibi açması da ilginç bir ayrıntı.. Karar verdim, yemediği yemeklere Calpol katıp vereceğim bundan sonra :))
- Gelelim köye.. Gerçi
Asya ve
Tuba artık tatil yazısı okumak istemiyorlarmış ama bizim tatilimiz deniz, kum, güneş içermiyor :)) Gerçi ufak bir göl maceramız var ama o kadar da olsun artık, n'apalım..

Canım annanecim ve küçük siyah kedi bizi uğurladıktan sonra sabah erkenden Ozan'ın köyüne doğru yola çıktık. Ama ne gün? Hani o hafta en sıcak olan, bazı işyerlerinin ve kamu çalışanlarının bile izinli olduğu gün vardı ya, işte o gün.. Otobüs klimalı olduu için ve Yusufcuk da iki kere uyuduğu için rahattık çok şükür ama araç hararet yaptığı için yavaş yavaş gitmek zorunda kaldık.. Tam da köye yaklaşırken çok büyük bir kaza da atlatınca - çok afedersiniz, moron bir kamyonet şoförü koca yolu geçmek isterken yolun tam ortasında durdu ve biz ani frenle savrulduk - köye varınca toprağı öpesim geldi..
Köydeki tatilimiz boyunca Yusuf paşanın keyfine diyecek yoktu.. Daha İzmir otogardan başladı omuzlar üzerindeki tahtırevan keyfi.. Köyde de güneşten etkilenmesin diye hep şemsiyeyle gezdirdik bücürü.. Yani Gökçek Gökçek olalı böyle sosyetik bebiş görmedi..
Tatil boyunca çok güzel beslendik, resmen semirdik. ( Tabii bu çoğul kullanım "-dik" Ozan ve benim için geçerli, Yusufcuk bildiğiniz gibiydi yine ) Ozan'ın yengeleri ve ziyaret ettiğimiz akrabaları sağolsun, bükmelerle, katmerlerle beslediler bizi.. Hepsinin ellerine sağlık..

Eğirdir Gölü'ne gittiğimizden bahsetmiştim daha önce.. O gün en mutlu günüydü belki bebişimin.. Zaten banyo delisi olan Yusufcuk, gölü görünce çıldırdı resmen.. Suya sokana kadar - başta ben cesaret edemedim üşür diye ama hiçbirşey olmadı çok şükür - dakikalarca ağladı. Tabii çıkınca da öyle.. Babasıyla harika bir göl sefası yaptı oğlum..

Yorulunca da ona güzel bir yatak yaptık ve uzun uzun uyudu açık havada.. -Ben bu çocuğu evde de balkonda mı uyutsam ne?- Biz de bunu fırsat bilip Yusufcuğu babaannesine bıraktık ve göl kenarına indik yeniden Ozan'la..
Önce biraz kenardan seyrettim gölü..

Sonra dayanamadım, attım kendimi engin sulara..

Daha sonra uzun bir safari macerası yaşadık Karadağ'da :)) - bu "safari" Ozan'ın deyimi, benim değil - Ozan'ın babasının bir arazi jipi var. Beş kişi ona doluştuk, baktık olmadı, Ozan ve amcamız Onur jipin arkasında sallanarak gitmek suretiyle eşlik ettiler bize..
O gün de çok mutluydu Yusufcummm.. Ozan'la hep diyorduk, köyde şöyle dikensiz, çalı çırpısız biryer bulsak da Yusuf'u bıraksak, kumlarla oynasa.." diye, o gün tam istediğimiz gibi biryer buduk. Yusufcuk bana fırsat vermeden kendi emekleye emekleye daldı zaten kumlara.. Sonra baktı ki dizleri acıyor, oturdu, dakikalarca oynadı taşlarla :))

"Doğa"l aile..
Yusufcuk babaannesi, dedesi ve amcasıyla..
Eve dönerken normal yoldan değil de dağ yolundan, köyleri geze geze, tarlaları dolaşa dolaşa döndük.. Oranın deyimiyle bir "günaşık" tarlası görünce durduk ve hemen birsürü fotoğraf çektik :))
Hani bir laf vardır, -çok afedersiniz- "Homa'nın sığırı" diye.. İşte o lafta bahsi geçen Homa'ya gittik bir sonraki hafta.. Sığırları görmeye değil ama , şelalesini görmeye :)) Tamam Niagara kadar büyük değildi ama yine de güzeldi.. Şelalenin altında güzel bir piknik yaptık, oğlumu suya soktuk yine.. Ama bu sefer fotoğraf çekecek kadar uzun tutamadık maalesef, su buz gibiydi çünkü, üşür diye korktuk..

Oradan dönüşte, yine bizim "dağ sevdalıları"na uyup bu sefer Bozdağ'a gittik.. Efendim bu dağ adından ve aşağıdaki fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere boz gerçekten.. Gördüğüm toplam ağaç sayısı bir elin parmaklarını geçmez.. Allahtan çalılar var da biraz yeşillik katmış ortama..
Eve dönmeden bir gün önce Ozan'ın ebesinin - onlar annaanne ve babaanneye ebe diyor - nefis "hayır aşı"nı yedik.. Keşkek ve hayır aşı benim favorim.. Keşkeği düğünlerde yapıyorlar köyde.. Resmen yaz gelse de keşkek yesem diye bekliyorum her sene.. Ama bu sene gittiğimiz düğün evinde keşkek kalmamıştı, nasip olmadı yemek :((
Hayır aşının tarifini isteyenler mail atabilir ama herşeyden önce odun ateşi gerekiyor..
Aşağıdaki fototğrafa bakıp yardım ettim zannetmeyin.. Benim yardımım sadece yeme esnasında oldu. Ama bir kerecik elimi daldırmasaydım içimde kalırdı :))

Köyde minişim birçok "ilk"i yaşadı tabii.. Mesela kaplumbağalarla ilk tanışma..
İlk bisiklet denemesi..

İlk oyuncak kavgası..
Amcası ilk verdiğinde yüzüne bakmadı bu arabanın ama bu küçük abimiz oynamak isteyince de odanın taa bir ucundan hırslı hırslı emekleyerek gelip elinden almaya uğraştı :)) Sölene söylene hepimizi gülmekten öldürdü.. Kıskanç olacak galiba küçük erkeğim..

Daha koyacak onlarca fotoğraf, yazacak onlarca şey var ama bu kadar yeter sanırım.. Yusufcuk uyanmak üzere.. Son olarak köydeki evin önünde çekildiğimiz bu fotoğrafları koyalım ve yazımızı bitirelim artık :)) Her sene tam burada fotoğraf çekip koyacağım Yusufcuğun albümüne inşaallah.. Hem her sene nasıl büyüdüğünü görecek hem de tatlı tatil anıları olacak oğlumun inşaallah..

( Az önce fotoğrafları eklemek için klasöre baktım da yaklaşık beş bin fotoğrafı olmuş Yusuf'un.. Olayı biraz abartmışım galiba.. )